Gerçek, hayal edilenle öylesine taban tabana zıt ki, sana kötü bir oyun oynandığı duygusuna kapılıyorsun..."Paul Auster'ın 'İç Dünyamdan Notlar' kitabından aldım bu cümleyi... Küçükken televizyonda izlediği çocuk-çizgi programı 'Küçükler İçin Eğle

Gerçek, hayal edilenle öylesine taban tabana zıt ki, sana kötü bir oyun oynandığı duygusuna kapılıyorsun..."Paul Auster'ın 'İç Dünyamdan Notlar' kitabından aldım bu cümleyi...
Küçükken televizyonda izlediği çocuk-çizgi programı 'Küçükler İçin Eğlence'nin stüdyosuna gidince, hayran olup gözünde büyüttüğü kahramanların aslında hiç de televizyondaki gibi olmayışlarının hayal kırıklığını anlatırken yazmış...
Hayatın kendisinden farksız. Hayal edilenler ve gerçekler, sonu kırıklıklık ve oyuna gelmişlik duygusu. 
 Sanırım birine öfkelenmek değil de kırılmaktır tamiri zor olan. 
 Ani bir manevrayla cuma sabahı kendimi Alaçatı'ya attım. Güneş ara sıra ısıtıyor ama hava soğuk, sokakları dolaşırken burnun, ellerin üşüyor. Yazın karmaşası, kalabalığı, telaşı yerini Alaçatı sakinlerine, kafayı dinlemek isteyenlere, uzun uzun uzaklara bakanlara, tükenmişlik sendromuyla burada yeni bir hayata başlayanlara bırakmış. 
 Sokak kedileri ve köpekleri de bir başka şimdi. Müsaadesiz çıkıyorlar kucağına, öyle bir bakıyorlar ki, seveceğinden öyle eminler ki teslim alıyorlar seni. 
 Alaçatı meydanındaki otelin sokağa bakan terasında aynı masada oturuyorum.
İki gündür böyleyim. Oturuyorum. Elimdeki kitabın üstüne notlar alıyorum. Geleni geçeni inceliyorum. Yan masalar dolup boşalıyor, çaktırmadan konuşmaları dinliyorum.
Sözüm ona 'çok önemli' dünyamdan kopmak hoşuma gidiyor. 
 Peki şehirdeki rütbeli, yıldızlı, havalı, koşturmalı, mücadeleli, biraz da robot hayatını bırakıp buralara yerleşenler cesur mu yoksa yarı yolda havlu atmış korkak mı sayılıyor? 
 Cesur ile Korkak, Manik ile Depresif, Ben ile Sen... Hangimiz iyiyiz esasen? 
 Okuduğum kitabı bir arkadaşımdan aldım. "Güzel" dedi, "Sen de oku". İşin garibi kitap sanki hiç okunmamış gibiydi. Ne sayfalarında bir kıvrık izi, ne altı çizilmiş satırlar, ne sağına soluna alınmış notlar. İnsan hiç kapağını kaldırmamış gibi bir kitabı nasıl okuyabilirdi? 
 Okurun el, kalem, duygu, zaman izlerini taşımayan bir kitap nasıl 'güzel' sıfatıyla bir başkasına sunulabilir ki? Belki de onun hayatındaki her şeyi okuma biçimi böyleydi.
Dokunmadan, altını üstünü çizmeden, kendinden izler bırakmadan, detaylarda durmadan. 
 Ne de olsa kimse kimse gibi değil.