AB liderler zirvesinde alınan Türkiye kararlarını, ABD ve Avrupa’nın eşgüdümlü olarak Ankara üzerinde artırdığı baskıyı, DW Türkçe’ye değerlendiren Profesör Dimitrios Triantaphyllou, yaptırım stratejisinin sonuç vermeyeceğini, AB’nin Türkiye’ye yönelik politikalarında değişikliğe gitmek zorunda olduğunu söyledi. 

"Türkiye gibi bir ülke üzerinde etkide bulunmayan yaptırımların uygulanması, sadece AB’yi zayıflatıyor" diyen Triantaphyllou, "AB artık oturup, Türkiye ile ilişkilerini nasıl şekillendirmek istediğine dair somut kararlar almak zorunda" görüşünü dile getirdi. 

AB ile Türkiye arasındaki güç dengelerinde son 10-15 yılda büyük değişim yaşandığına işaret eden Profesör Triantaphyllou, bundan sonra yaşanabilecek gelişmeler konusunda ise, ABD’de başkan seçilen Joe Biden’ın adımlarının belirleyici olacağını vurguladı. 

AB ile Biden’ın ekibi arasında şimdiden perde arkasında görüşmeler yapıldığını söyleyen uzman, "Bu oyun kurallarının değişeceğinin göstergesi. ABD, AB meselelerine daha fazla müdahil olacak, NATO’yu koruyacak ve güçlendirmeye çalışacak" şeklinde konuştu. 

Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler ve Avrupa Çalışmaları Merkezi (CIES) Direktörü Profesör Dimitrios Triantaphyllou’ya yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

DW Türkçe: AB, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerinden sorumlu yetkililere karşı hazırlanan yaptırım listelerini genişletme kararı aldı. AB liderleri bunu yaparken, Türkiye’ye diyalog kapısını açık bıraktılar, "pozitif gündem" çerçevesinde işbirliğine hazır oldukları mesajını verdiler. 

Prof. Dimitrios Triantaphyllou

Prof. Dimitrios Triantaphyllou

Mart ayında durum yeniden gözden geçirilecek… Siz bu kararları nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Dimitrios Triantaphyllou: Duygusal bir şekilde ele alınmış, herhangi somut bir stratejiyi yansıtmayan, meseleleri bu kez Mart ayına öteleyen kararlar… AB, bir yandan Türkiye ile sorun yaşayan üye ülkelerle dayanışma içinde olduğuna vurgu yapıyor, diğer yandan ‘Türkiye çok önemli bir partner ve müttefik kaybetmeyi göze alamayız’ diyor. Ama bu bir stratejiyi yansıtmıyor. En temel sorun, AB’nin Türkiye konusunda aslında somut bir stratejisi olmaması.

AB’nin havuç-sopa politikası olarak adlandırılan yaklaşımı, yani Ekim ayında kabul edilen kararlarla, bir taraftan yaptırımlarla uyarılarda bulunan, diğer yandan pozitif gündemle işbirliği vaat eden yaklaşımı, bugüne kadar pek olumlu bir sonuç getirmedi. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

AB'nin Türkiye üzerinde bir etkisi, bir kaldıraç gücü kalmadı. Türkiye her ne kadar “tam üyelik istiyorum” dese de, AB’nin buna imkan sağlayan koşullarını kabul etmiyor. Türkiye, hamleleriyle aslında AB üyeleri arasındaki görüş ayrılıklarını perçinliyor, kullanıyor, zaman kazanıyor, elini güçlendiriyor. AB’nin bundan fazlasını yapamayacağını biliyor. Ben de Ankara’da karar alıcı olsam belki aynısını yapardım. Ama bu süreç de AB’yi zayıflatıyor. Öte yandan Türkiye’nin bir noktada ekonomisinin görünümünü istikrara kavuşturmak için pozitif gündeme yönelmek durumunda kalacağını da düşünüyorum…

Gümrük Birliği’nin askıya alınması ya da silah ambargosunun uygulanması gibi ağır yaptırımlar bu aşamada benimsenmedi ancak AB liderleri, hem dış politikadan sorumlu yüksek temsilciyi hem de komisyonu, Türkiye konusunda hangi araçlarla, nasıl ilerleneceğine dair, Mart ayında görüşmek üzere bir rapor hazırlamakla görevlendirdi. Yani bir anlamda yaptırımlar halen masada değil mi? 

Masadalar… Ama yaptırımlar ancak sonuç verecek nitelikte olduğunda etkili olabiliyor. Ben AB’nin, somut bir strateji olmaksızın, kısıtlayıcı önlemler olarak nitelendirdiği yaptırımlarının, yol alınabilinmesini sağlayabilecek doğru araçlar olduğu görüşünde değilim. Çünkü Türkiye gibi bir ülke üzerinde etkide bulunmayan yaptırımların uygulanması, sadece AB’yi zayıflatıyor. 

AB’nin Türkiye konusunda somut bir stratejisi olmadığını, sorunların temelinde de bunun yattığını söylüyorsunuz. Alternatif ne olabilir, AB neler yapabilir ?

Artık Türkiye’ye yönelik, tam üyelik müzakereleri temelinde izlenen strateji ile yol alınamıyor. AB artık oturup, Türkiye ile ilişkilerini nasıl şekillendirmek istediğine dair somut kararlar almak zorunda… AB’nin Türkiye ile ilişkilerde nasıl bir strateji izlemesi gerektiğini ciddi bir şekilde mercek altına alacak, bilge, akil insanlardan oluşacak bir komisyon kurulmalı. Hazırlayacakları öneriler daha sonra dışişleri bakanları ve liderler tarafından ele alınarak bir takım kararlar benimsenmeli… Türkiye’nin üyelik müzakerelerine son verilmesi gerekmiyor ama alternatifler düşünülmeli, şu da bir gerçek, Türkiye 1999 yılında Helsinki Zirvesi ile birlikte müzakere sürecine başlayan ülke değil artık…

Bunu biraz açar mısınız? 

Türkiye artık daha güçlü bir ülke. Dünya çok taraflılıktan çok kutupluluğa kaydı ve Türkiye bir kutup olarak ortaya çıkmaya başladı… AB ile Türkiye arasındaki güç dengelerinde değişim yaşandı, artık daha çok eşitler arası bir ilişki durumu söz konusu… Bugünün gerçeklerine uygun, 2.0 adını verdiğim bir AB stratejisi lazım. Bakın, 10 Aralık İnsan Hakları gününde Erdoğan’ın büyük bir reform paketi açıklayacağı iddia ediliyordu ama bir baktık Bakü’de, Enver Paşa hakkında konuşuyor… Belki de Joe Biden’ın başkanlık görevine başlayacağı 20 Ocak’ı beklemeyi kararlaştırmıştır. Belki perde arkasında bir takım müzakereler yürütülüyordur. Gelişmeler Ankara ile Washington ve kimi Avrupa ülkeleri arasında, perde arkasında görüşmeler yürütüldüğünü gösteriyor…

"Tüm Türklere, işbirliği ve dostluk için elimizi uzatıyoruz"

Bu arada dikkatlerin AB liderlerinin olası yaptırımlarına çevrildiği bir anda, ABD’nin Rus yapımı S-400’ler nedeniyle CAATSA yaptırımlarının uygulanması konusunda harekete geçmesi dikkat çekti. Almanya Başbakanı Merkel de zirve sonrası, Yunanistan ve Kıbrıs’ın ambargo uygulanmasını istediği Türkiye’ye silah satışları konusunun NATO bünyesinde konuşulması gerektiğini söyledi. Türkiye konusunda ABD ile koordinasyon içinde olmayı istediklerini dile getirdi. Görünen o ki AB ve ABD eşgüdümlü bir şekilde Ankara üzerindeki baskıyı artırıyor

Bu bize perde arkasında kimi AB üyeleri ile ABD’de göreve başlayacak yeni başkan Joe Biden’ın ekibi arasında şimdiden perde arkasında müzakereler yürütüldüğünü gösteriyor. Bunlar, oyun kurallarının değişeceğinin göstergesi. ABD, AB meselelerine daha fazla müdahil olacak, NATO’yu koruyacak, birlik oluşturmaya çalışacak ve güçlendirmeye çalışacak… Biden, yeni bir yönetim olarak Türkiye ile konuşmaya çalışacaktır, ilişkileri düzeltmek için bir fırsat tanıyacak ve tüm tarafları bir arada tutmayı hedefliyecektir. Kanımca tüm taraflar yeni ABD başkanını bekliyor. 

Ancak enteresan bir tabloyla karşı karşıyayız. Hem AB hem ABD, müttefik olarak nitelendirdikleri Türkiye’yi yaptırımlarla hedef alıyor. Üstleki ABD yaptırımları, CAATSA yani Hasımlara Yaptırımlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası bağlamında yer alıyor… Hem müttefik hem hasım olunabiliniyor mu?

Bu bir şeylerin ilişkileri sekteye uğrattığını gösteriyor. Yani bir noktada, kopma noktasına yaklaşan ilişkilerde, bunu önlemeye dönük adım atmayıp ne yapacaksınız? Zaten bütün bu olanlar sürreal ama gerçek. Bir yandan Rus yapımı S-400’leri satın alan Türkiye, aynı zamanda bir tehdit olarak algılanan Rusya’yı Karadeniz ve Akdeniz’de dengeleyen güç olarak görülebiliyor…. Doğu Akdeniz’de, NATO müttefiki Yunanistan, ittifak üyeleri ABD ve Fransa ile yine NATO üyesi Türkiye’ye karşı caydırıcı olabilmek için, işbirliği yapıyor… Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunlar da yeni değil ki? Bunlar sürreal ama gerçek… Bu nedenle Türkiye ile Yunanistan arasındaki sorunların artık çözümlenmesi gerekiyor. Şimdi sorunları çözmezsek, gerilim düşürülse bile, bir gün yeniden gündeme gelecekler…