Türkiye’nin son yıllarda yıldızı yükselen şekerleme markası "Hafız Mustafa 1864" geçen yüzyılın başlarında aldığı uluslararası ödüllere yenilerini ekleyerek farklı coğraflyalarda büyümesini sürdürüyor.

Yaklaşık üç yıl önce Türkiye dışında ilk şubesiyle dünyaca ünlü “The Dubai Mall”da hizmet vermeye başlayarak dış dünyaya açılan ‘Hafız Mustafa 1864’, yaz sonuna doğru Katar, yıl sonuna doğru da Londra şubeleriyle büyüme koşusunu devam ettiriyor...

Rekabetin en yoğun yaşandığı şekerleme sektöründe kendisini ilk sıralara yerleştiren ‘Hafız Mustafa 1864’ün hikayesini, hikayenin yazarı, iş insanı Avni Ongurlar ile konuştuk.

İşte, Eurovizyon’un Dubai mağazasında gerçekleştirdiği söyleşide sorduklarımız ve Ongurlar’ın cevapları:

-Kamuoyu sizi Hafız Mustafa 1864 Salonları ile tanıdı. Ancak hikâyenizin oldukça renkli olduğunu, farklı sektörlerde tecrübeler edindiğinizi biliyoruz. Bu hikâyenizi bizimle de paylaşabilir misiniz?

Annem ve babam Makedonya kökenli. Konya Karamanoğulları’ndan geliyoruz ve Eskişehirliyiz. Dedemin ve dayımın dükkânında yetiştim. Çocukluğum ve çıraklığım onların yanında geçti. Eskişehir Yeni Kolej’de okudum, ardından Atatürk Lisesi’ni bitirdim. Üniversite eğitimimi ise Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde yaptım. Mezuniyetin ardından Eskişehir’de ticarete atıldım ve işe tekstil sektöründen başladım. Aynı zamanda o dönemde futbolla da ilgileniyordum. Pek çok sektörde, farklı işler yaptım. Eskişehir’de restoranım vardı. Ayrıca kuyumculuk işiyle de uğraştım. Daha sonra ailemle beraber lezzetin, yemeğin güzelliğine sahip olan İstanbul’a göç ettik. Çocuklarım o dönemde küçüktü. Eğitimleri tamamlamalarının ardından onları da yanıma aldım. Zaten çocukluklarından itibaren hem yanımdaydılar, işin içindeydiler. Böylece bir aile şirketi haline geldik. O günden bu güne de tatlı ve lokum işinde emin adımlarla ilerliyoruz.

-“Hafız Mustafa 1864” yolculuğu nasıl başladı? Kısaca özetleyebilir misiniz?

Avrupa’da tekstil işiyle uğraştığım dönemde Hafız Mustafa 1864’ün işletmecisiyle tanıştım. Kendisi emekli olmak istiyordu. O dönemde marka bilinirliği de yüksek değildi. Ben işin içine girmeye karar verdim ve benim için Hafız Mustafa 1864 yolculuğu da başlamış oldu. Hafız Mustafa 1864’ün asıl hikâyesini de anlatmak isterim. Konum olarak Yeni Camii’ye çok yakınız. Burası tarihi İpekyolu’nun tam üzerinde bir nokta. O yıllarda Hafız Mustafa’nın babası İsmail Hakkı Efendi, saatçilikle uğraşırken oğlu Hafız Mustafa Arpacılar Camii’nde ve Yeni Camii’de müezzinlik yapıyor. Ardından tatlıcılığa başlıyor ve özellikle akide şekerleriyle öne çıkıyor. Kendisi Türkiye’de ilk akide şekerini yapan tatlıcılar arasında ilk sıralarda yer alıyor. Akide şekerini lokum takip ediyor ve Hacı Bekir ile beraber lokum üretimine geçiliyor. Hacı Bekir Kastamonulu, Hafız Mustafa ise Çankırılı. İkisi el ele vererek lokumculuğa devam ediyorlar ve önemli başarılar elde ediyorlar. Zaman içinde Hacı Bekir lokumda, Hafız Mustafa ise sütlü tatlıda ve poğaça alanında ilerliyor. Hafız Mustafa, 1935-1936 ile 1945-1946 yıllarında Fransa ve Belçika’daki nasyonel fuarlarda düzenlenen yarışmalarda tam 11 adet altın madalya alıyor. Kazanılan bu madalyaların orijinallerini almak için de müracaatlarımızı yaptık. Ek olarak biz de onun yolundan ilerleyerek Belçika’da dünya birinciliği madalyamızı da aldık.

-Bu başarı nasıl geldi? İlk günden itibaren büyüme yolunda nasıl adımlar attınız?

Atalarımızdan öğrendiğimiz gibi işe dürüstlükle başladık. Eskiden binlerce poğaça satılırken bu sayı biz başladığımızda oldukça azalmıştı. Öncelikle bu tarafa odaklanmaya karar verdik ve yeniden poğaça yöneldik. Günde 10-20-30 adet poğaça satışıyla işe koyulduk. Zaman içinde Eminönü’ndeki dükkânımızda günde 2 bin 500-3 bin adet poğaça satışına ulaştık. Poğaça işi ilerleyince bu kez sabah saatlerinde kıymalı Karaköy böreği servisine başladık. Sonra poğaça ve böreğin yanında lokum ve draje ikramına geçtik. Orijinal ve katkısız mamullerimiz, çok beğenilmeye başladı. Böylece poğaça ile başladığımız bu yolda lokum imalatına geçtik. Lokumun ardından sıra, zaten ilmini de daha önce aldığımız başka bir ürün olan baklavaya geldi ve baklava üretimine başladık. Biz hiçbir zaman işin şovunda olmadık, damak tadına hitap etmek her zaman önceliğimiz oldu. Bu sayede de dünyanın birçok yerinden müşterimiz var. Uçakla bile ürünlerimizi yolladığımız oluyor.

-Bu işe başlamadan önce birçok prensibiniz vardı ve onları burada da uyguladınız. Bu prensiplerden ‘olmazsa olmaz’ dedikleriniz hangileri?

Her zaman günlük, kaliteli ve organik ürüne odaklandık. Tüm mamullerimizin katkı maddesiz olması, bizim en temel prensiplerimizden. İnsan sağlığına zararlı olan hiçbir madde ürünlerimizde yer almıyor. Bunun yanında özellikle çocuklarım ambalaj tarafına da çok dikkat ediyorlar. Mağazalarımızdaki dizayna da çok önem veriyoruz. Bu yönlerimizle bizi taklit edenler de oldu, bunu da gözlemliyoruz.

Türkiye’de lokumları ve baklavaları teneke kutulara ilk koyan marka biziz. Bu teneke kutular müşterilerimiz tarafından daha sonra da kullanılabildiği için de ayrıca çok sevildi. Yine bir ilk olarak ‘Osmanlı kadayıfı’ dediğimiz dışı kadayıf, içi lokum olan bir ürün çıkardık ve Belçika’da bu ürünle 260’tan fazla ürün arasından birinciliği kazandık. Katkı maddesi olmayınca başarı da geliyor. Her zaman en güzel reklam, ürünü yiyen insanın damak tadına hitap edebilmektir. Bunu başardık. Tüm bu yaptıklarımızla sektörümüzün kalitesini de yükselttik.

-Yurtiçinde ve yurt dışında toplam kaç şubeniz var?

Yılda 60 milyon müşteri ağırlıyoruz. 15 adet şubemiz var, bunların 14’ü İstanbul’da, biri de Dubai’de bulunuyor. Dubai’deki şubemizi pandemiden önce, üç yıl önce açtık. Oldukça iyi gidiyor. Tabii buradaki dinamikler daha farklı. Kanun daha değişik ve buna göre ilerliyoruz. Dubai’ye ilk geldiğimizde bize bakış açısı da daha farklıydı. İngiltere’de, ABD’de de şubemiz olup olmadığı sorulmuştu örneğin. Bu işin olmazsa olmazı fabrikamızı kurduk ve ilk günden itibaren hep başındayız. Böylece iş kendini yükseltiyor ve motive ediyor. Ayrıca yurtdışında henüz açılışını yapmadığımız iki şubemiz daha var. Sadece şube açmakla kalmıyoruz, aynı zamanda gittiğimiz yere üretimimizi ve kültürümüzü de taşıyoruz. Kültürümüz Osmanlı’dan geliyor ve ismimize de ilgi ve merak çok yüksek. Örneğin, Osmanlı’da da olan fesi, mamule yabancı bir madde gelmemesi adına biz de takıyoruz. Kısaca tadımızla, ambalajımızla, dizaynımızla bir bütün olarak kültürümüzü de tanıtmış oluyoruz. Ben hafız değilim ama işimin hafızı olmak, yani en iyisini yapmak hedefiyle ilerliyorum.

-Yabancıların ilgisi ve talebi ne düzeyde?

Turizme çok ciddi katkı sağlıyoruz. Yıllık 60 milyon müşterimizin yaklaşık yüzde 60’ını turistler oluşturuyor. Bizim de hem yaz hem kış sezonumuz var. Ayrıca dünyanın hemen hemen her yerinden, şube açmamız yönünde ciddi teklifler de alıyoruz.

-Yurtdışı şubelerinize yenilerini eklemeyi planlıyor musunuz? Sırada hangi ülkeler var?

Dubai şubemizde üç yılı geride bırakıyoruz. Şu an Katar’da Vendome Alışveriş Merkezi içinde şube açılışına yönelik hazırlıklarımız sürüyor. Şu an fabrika kurma ve tadilat aşamasındayız. Ağustos ayında Katar’da da şık bir şube açmayı ve Dünya Kupası maçlarına yetiştirmeyi hedefliyoruz. Yurtdışında şube açılışı kolay bir süreç değil. Türkiye’den ustalarımızı getiriyor, tüm dizayn ve tasarım sürecinde onlarla çalışıyoruz. Batı ülkelerinde ise Londra’da fabrika hazırlığımızı yapıyoruz, orada da 3-4 ay içinde şubemizi açmayı planlıyoruz. Londra’da çok eski ve değerli müşterilerimiz var.

-Başarılı bir iş insanı olarak sizi rol model alan gençlere ne gibi önerilerde bulunursunuz?

Bu işe başlamak isteyen, işe mutlaka çıraklıktan koyulmalı. İyi bir ustanın yanında yetişmek çok önemli. Ben de bunu her zaman açığım, her zaman kim isterse el verir, yetiştiririm. Çünkü ben de sıfırdan başladım ve ustam tarafında yetiştirilerek bu günlere geldim. Binlerce emekçi çalışanım var ve hepsini düzgün bir ahlakla yetiştirmeye çok önem veriyorum. Bu işi Ongurlar ailesi olarak yapıyoruz. Çocuklarım bu işin ilmini de öğrenerek kendilerini çok iyi yetiştirdiler. Hâlihazırda da işin mutfağındalar. Bir oğlum imalat tarafındayken diğer oğlum dizayn ile bizzat ilgileniyor.

-Yakın dönemde gündeminizde yeni projeler var mı?

İstanbul’da Hafız Mustafa Müzesi’ni açmayı planlıyoruz. Hafız Mustafa’nın bu güne kadar yaptığı tüm ürünleri orada sergileyerek tanıtacağız ve bu müzeyi uluslararası bir yüz olarak kullanacağız.

-Türkiye’nin sadece lezzetini değil, kültürünü de tanıtıyor ve taşıyorsunuz. Geçmişten bu güne çok tanınmış müşterileriniz var. Türkiye’de özellikle gıda sektöründe bunu başarmış sizin gibi markaların sayısı çok az. Kültürel ve ticari olarak Türkiye’yi yurtdışında temsil etme yolculuğunda devlet desteği aldınız mı?

Devlet desteğimiz yok ve böyle bir destek de almak istemem. Bugün olduğumuz yere devlet desteksiz ve kredisiz geldik. Bankalarla çalışmıyorum. İşimin bereketinin de bankasız ve kredisiz çalışmamdan geldiğine inanıyorum. Kendimize göre bir prensiple hareket ediyoruz. Ne ben, ne çocuklarım ne de yetiştirdiğimiz üçüncü nesil olan torunlarım o prensibin dışına çıkar. Mesleğimiz, fabrikalarımız ve şubelerimiz bir ‘galeri sanatı’ diyebiliriz. Burada çocuklarımı ve torunlarımı yetiştiriyorum. Ayrıca bu işe meraklı gençleri de yetiştirmek istiyorum.

-Ticari faaliyetlerinizin yanında turizme de çok önemli katkılarınız var. Bu konuda sektör ya da bakanlık sizi keşfetti mi?

Ben bir ticaret erbabı olarak ego sahibi ve fesat bir insan değilim. Ben komşumun benden daha iyi iş yapmasını, başarılı olmasını isterim. İşimizin temelinde samimiyet var, 24 saat sokaktayız. Turizme hizmet ediyoruz ama sektör ya da bakanlık nezdinde kapımız çalınmıyor. Ayrıca turistin güvenliği de önemsenmiyor, gözlemlerimiz ortada. Bu konuda da adımlar bekliyoruz.

-Dubai mağazanızda kaç çalışanınız var?

Dubai mağazamızda Hindistan’dan Pakistan’a birçok farklı coğrafyadaki yedi farklı ülkeden çalışanlarımız var. Çalışanlarımızın bir kısmını da Türkiye’den getirdik.

-Yurtiçindeki ve yurtdışındaki tüm şubelerinizi ve fabrikalarınızı düşünürsek istihdama katkınız nedir?

Türkiye’de dâhil yaklaşık bin 800-bin 900 çalışanımız bulunuyor. Çalışanlarımız prim sistemiyle çalışıyor, maaş ve prim dahil toplamda ne kadar ücret alıyorlarsa sigorta da onun üzerinden ödeniyor. Bu sistemi de genel müdürümüzün yönlendirmesiyle oturttuk. Ayrıca Türkiye’de Çalışma Bakanlığı’ndan Turquality iznini gıda sektöründe ilk alan marka biziz. Turquality bizi yeni bir noktaya getirdi. Bunu almak da büyük bir başarı. Çünkü iki yıl boyunca kontrol ve denetim altında kalmak gerekiyor.