Rus askeri istihbarat teşkilatının eski çalışanlarından Albay Sergei Skripal ile kızı Yulia'nın esrarengiz bir şekilde yoğun bakıma kaldırılması, İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson'un 2006 yılında eski istihbarat görevlisi Alexander Litvinenko'nun Londra'da radyoaktif madde ile zehirlenmesi olayının "yankılarını" anımsatmasına neden oldu.

2016 yılında tamamlanan adli soruşturma, Litvinenko'nun Rus istihbarat ajanları tarafından öldürüldüğü ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in de bu operasyonu "muhtemelen şahsen onayladığı" sonucuna varmıştı.

Elbette ki, Skripal ailesinin rahatsızlığının arkasındaki nedenleri henüz kesin olarak bilmiyoruz. Rusya'nın Londra Büyükelçiliği, bu olayda herhangi rolü olduğu iddialarını reddetti. 

Dışişleri Bakanı Johnson da başka bir devletin bu olayda parmağı olduğunu gösteren kanıtların ortaya çıkması halinde "çok sert" bir şekilde yanıt vereceklerini söyledi ve Rusya'yı "birçok açıdan zararlı ve rahatsız edici bir güç" olarak tanımladı. 

Johnson ayrıca, Rusya'nın bu olayda rolü olduğunun tespit edilmesi halinde, İngiltere Futbol Milli Takımı'nın bu sene Rusya'da düzenlenecek olan Dünya Kupası'na katılmayabileceğini ima etti.

Ancak bu açıklamadan kısa bir süre sonra İngiliz yetkililer, bu sözlerle futbol takımının turnuvaya katılımının değil, resmi heyetin gönderilmesine yönelik bir boykotun gündeme gelebileceğinin kast edildiğini belirterek, bu ifadelere açıklık getirdi.

Ancak Johnson'ın bu sözleri, aslında İngiliz hükümetinin de Moskova ile ilişkilerinde karşı karşıya kaldığı ikilemi çok açık bir şekilde ortaya koyuyor.

İngiltere'nin elinde kullanabileceği çok da fazla diplomatik koz yok. 

İlişkiler, Litvinenko olayının etkilerinin sürmesi ve Rusya'nın Ukrayna ile Suriye politikalarına dair ortaya çıkan ciddi görüş ayrılıklarının yanı sra Moskova'nın orta ve kuzey Avrupa'daki NATO üyesi ülkelere karşı daha agresif bir tutum takınması nedeniyle halihazırda sıkıntılı bir dönemden geçiyor.

Moskova yönetiminin tutumunu değiştirmesini sağlayacak hangi adımların atılabileceğini bulmak zor. Ve bunu İngiltere'nin tek başına yapması daha da zor.

Litvinenko olayından bu yana İngiltere'nin Rusya'ya yönelik yaklaşımı da çalkantalı bir dönem geçirdi.

Suikastın ardından ilişkilerde ciddi bir soğukluk yaşandı, diplomatlar sınır dışı edildi ve istihbarat alanındaki işbirliği durduruldu.

AB'den çıkış süreci dikkatleri mi dağıtıyor?

David Cameron hükümeti zamanında ilişkilerde kısmi bir yumuşama süreci başlatıldı.

Bu sürecin arkasındaki ana nedeni de ticaret alanındaki fırsatların artırılması oluşturuyordu. İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden (AB)ayrılmasıyla birlikte bu kaygı daha da ön plana çıkabilir. 

Bununla birlikte Ukrayna krizi ile birlikte uluslararası alanda Moskova'ya yönelik ekonomik yaptırımlar uygulanması yönündeki çağrılar İngiltere'yi zor durumda bıraktı. 

Litvinenko olayıyla ilgili yürütülen adli soruşturma da hükümetin Rusya'nın olayda doğrudan parmağı olduğu yönündeki kuşkularının haklı olduğunu ortaya koydu. 

İran ile yapılan ve Rusya'nın da önemli rol oynadığı nükleer anlaşma, İngiliz hükümetinin Kremlin'e yönelik eleştirilerini yumuşatmasına yol açtı. 

Ancak Rusya'nın Suriye'deki askeri etkinliğini artırması ve buradaki yoğun hava bombardımanı, ikili ilişkilerde gerilimin tekrar artmasına yol açtı.

Rusya ile ABD bir kez daha mini bir nükleer silahlanma yarışının içine girmiş gibi görünüyor ve NATO ile Rusya arasındaki gerilim artıyor. 

Tüm bunlar olurken de İngiltere'nin dikkati AB'den çıkış sürecine odaklanmış durumda. 

Skripal olayında da Rusya devletinin rolü olduğu yönünde güvenilir bulgulara ulaşılması halinde, İngiltere de buna etkin bir yanıt vermekte zorlanabilir. 

İlişkiler halihazırda bozuk ve Litvinenko olayında da karşılık olarak yapılan her şey sonuç olarak Rusya'nın tutumunu değiştirmeyi başaramadığını akılda tutmakta fayda var.