Şahin, 1. Dünya Savaşı sırasında esir askerlerin sayıları artınca, Anadolu'nun bazı illerinde "üsera garnizonları (esir kampı)" kurulduğunu söyledi.

Afyonkarahisar, Yozgat, Kütahya, Yalova ve İstanbul'daki garnizonların ilk akla gelenler olduğunu belirten Şahin, "Afyonkarahisar, demiryollarının kesişme noktasında olduğu için stratejik bir yer. Genellikle üsera kamplarında sadece bir milletten esirler kalıyor. Sadece Rusların ya da Fransızların kaldıkları kamplar var ama Afyonkarahisar'da birçok milletten esir bulunuyor. İngilizler, Fransızlar, Ruslar, Baltık ülkelerinden esirler burada kalıyor." diye konuştu.

Anadolu'daki üsera garnizonlarına ilişkin Osmanlı arşivlerinde sınırlı sayıda belge olduğunu, bu belgelerde "esirlerin giyecek ve yiyeceklerinin temin edildiği, yaşam koşullarının dönemin koşullarına göre iyi olduğunun" anlatıldığına işaret eden Şahin, daha detaylı bilgiye ulaşmak için İngiliz arşivlerinde de araştırma yaptığını aktardı.

- Çanakkale ve Kut'ül Amare'den getirilenler

Şahin, İngiltere Ulusal Arşivi'nde 2013 yılında başladığı araştırmalarında çok sayıda belgeyi incelediğini dile getirerek, şöyle devam etti:

"Arşivlerde, özellikle Afyonkarahisar'daki esirlerin ailelerine yazdıkları mektupları, İngiliz Dışişleri ile ABD ve Hollanda büyükelçiliklerinin raporlarını inceledim. O dönemde Afyonkarahisar'daki İngiliz esir sayısı 600’lere kadar çıkıyor. Daha çok Çanakkale'deki muharebe sırasında ele geçirilen üst düzey subaylar var. Batırılan gemilerden kurtarılmış subaylar, İzmit veya İzmir üzerinden Afyonkarahisar'a getiriliyor. Bir de Kut'ül Amare'den getirilen esirler bulunuyor."

Esirlerin mektuplarda yazdıklarının, kampta hangi şartlarda kaldıklarına ilişkin fikir verdiğine dikkati çeken Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Genel olarak baktığınızda hayatlarından memnunlar. Mektuplarında, 'Biz mutluyuz, bizi merak etmeyin' diye yazıyorlar hatta bir aile, gelen mektuplar üzerine İngiliz Dışişlerine başvurup, 'Oğlum sürekli mutluyum, iyiyim diyor. Bunda bir gariplik var. Acaba zorla mı yazdırıyorlar?' diye araştırılmasını istiyor. Karşılığında gelen cevapta ise 'Hayır, gerçekten mutluyuz. Buradaki koşullara alıştık hatta artık turist gibiyiz' ifadeleri kullanılıyor. Esirlerin en çok hayal ettikleri şey ise evlerine dönüp 'beş çayı' içebilmek. Tabii o dönemde kaldıkları yerde çay bulunmuyor."

- Lüks yiyecekler istemişler

Şahin, savaş sırasında Osmanlı ile İngiltere arasındaki diplomatik ilişkiler kesildiği için esirlerle ilgili tüm yazışmaların ABD ve Hollanda büyükelçilikleri kanalıyla yürütüldüğüne değinerek, şunları kaydetti:

"Esirlerin, Hollanda Büyükelçiliği üzerinden İngiliz Dışişlerine gönderdiği yazılarda yiyeceklerden yakınıyorlar ama kesinlikle aç durumda değiller. Yani Osmanlı onları aç bırakmamış. Mesela, övütülmemiş buğday ve zeytinyağından yapılmış yemek verildiğini ama pek sevmediklerini anlatıyorlar. Tutsak İngiliz askerler, Hollanda Büyükelçiliği vasıtasıyla ailelerinden lüks yiyecekler istemiş. Aç olan bir insan temel gıda maddeleri ister ama onların çay, Porto şarabı, çikolata, çilek reçeli ve bisküvi istediklerini anlıyoruz. Subaylar, marmelat, kavanozlanmış et, tütün, tereyağı ve peynir gönderilmesini istiyor. Dönemin koşullarına baktığımızda gerçekten lüks sayılacak taleplerde bulunuyorlar. Mektuplardaki 'Mutluyum ki reçel ve çay gibi lüks ürünlerle beslenmemiz bizde büyük değişiklik yarattı. Gelen kolilerin tamamını aynı gün bitirdik.' cümleleri dikkati çekiyor."

- Esirler o dönemde gazete çıkardı 

Araştırmalarına göre, İngiliz esirlerin durumunun o dönem düşmanın eline geçen Türk esirlerin yaşadıkları ile karşılaştırılamayacak kadar iyi olduğunu vurgulayan Şahin, şunları söyledi:

"Hatta İngiliz esirler 'Afion Kara Hissar Gazette' ismiyle bir de gazete çıkarıyor. Bu gazetenin nüshalarından biri The National Archives'de, ikisi ise Leeds Üniversitesi Kütüphanesi'ndeki özel koleksiyonda bulunuyor. Esirlerin mektuplarındaki ifadelere göre, günlük yaşantılarını şöyle özetleyebiliriz; evlerde kalıyorlar, halktan izole değiller. Bir turist Afyonkarahisar'da nasıl yaşıyorsa onlar da o şekilde yaşıyor. Yapmayı en çok sevdikleri şey, kaleye çıkıp şehri izlemek. Futbol oynuyor, balık tutuyor, pazara çıkabiliyorlar. Kamptayken tiyatro çalışmaları yapabiliyorlar."