Küçük Hale, fildişinden yapılma piyano tuşlarını göstererek, ablasına şöyle diyordu: - Bunlar da eskiyince, yeniden fillere diş yapıyorlar. *** Bir hayvanat bahçesinde, fil gezegeninin kıyısında küçük bir çocuk annesine: -

Küçük Hale, fildişinden yapılma piyano tuşlarını göstererek, ablasına şöyle diyordu:
- Bunlar da eskiyince, yeniden fillere diş yapıyorlar.
***
Bir hayvanat bahçesinde, fil gezegeninin kıyısında küçük bir çocuk annesine:
- Şu filden uzayan şey ne, diye soruyordu.
Anne de:
- O filin hortumu, diyordu.
Çocuk:
- Yok onu sormuyorum, diyordu. Daha altından sarkan sert bir şey var, o ne?
Anne biraz şaşırıyor, afallıyor:
- O mu, o hiçbir şey değil, diyordu.
***
Bu konuşmaları duyan serseri bir delikanlı da, hanıma dönüp:
- O hiçbir şeyse, Allah gözünüzü doyursun, diyordu.
***
Herhangi birini “yalancı” olmakla suçlamak kolay ama, bunun doğru olup olmadığına inanmak çok zor. Örneğin siz bana posta kutunuzu içi boş diye gösterirseniz ve şayet ben de posta kutunuzu açınca, içinde bir fille karşılaşırsam, hangimiz yalancı oluyor?
Siz mi, ben mi, yoksa fil mi?
***
Fillerle de gösteriler yapan bir sirk cambazına soruyorlarmış, fillerin hortumlarından mı, yüzme havuzuna atlamak daha hoş, yoksa havuzun trampleninden mi?
***
Sirk cambazı:
- Fille olan ekstra bir numara, onun için ekstra bir gündelik alıyorum, tramplenden atlamak ise sıradan, haftalık alacağıma dâhil. Hangisi daha zevkli siz karar verin.
***
Refik Tiniş’ten de bir fıkra:
Adamın birisi markette alış verişi tamamlamış, tam kasada ödeme yapacakken bakmış yanında Türk lirası yok, mecburen dolar vermiş kasiyere. Kasiyer şüphelenmiş acaba para sahte mi, diye. Bakmaya bakmış, anlayamamış. Sırada bekleyen Temel’e vermiş parayı.
- Bak bakalım paraya, sahte mi, demiş. Temel 10 saniye paraya baktıktan sonra, bu para sahte, demiş.
Herkes şaşırmış. Nasıl bu kadar kısa sürede sahte olduğunu anladın, demişler. Temel:
- Ula paranın üstünde Atatürk resmi bile yok, demiş.
***
12.4.1977 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayımlanan bir fıkra.
“Seçimler yaklaşıyor. Politikacılar elbette ki büyük kaygılar içinde. Nedenine gelince. Tiyatro yazarı Özakman’ın aşk üstüne yaptığı bir benzetişten esinlenerek şöyle diyebiliriz:
- Siyaset elma şekeri gibidir. Yalarsın yalarsın, bir de bakmışsın ki sonunda bir kazık kalmış.