Pazartesi günü Türkiye ve Rusya Dışişleri Bakanları Mevlüt Çavuşoğlu ve Sergey Lavrov'un telefon görüşmesinin ardından gerilimin azaldığı gözleniyor. Ancak tarafların pozisyonlarından geri adım atmama kararlılığında olmaları riskin devam ettiğini gösteriyor. 

Son 36 saatte yaşanan gerginlik sürecinde şu unsurlar ön plana çıkıyor: 

Suriye ordusu, 2019 yılının Mayıs ayında başlattığı ve aşamalı olarak genişlettiği operasyonları stratejik hedeflerine ulaşana kadar devam ettireceğini gösterdi. Rusya'nın bu konuda tam desteğini alan Suriye yönetimi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 7 Ocak'taki Şam ziyareti ardından operasyonlara daha da hız verdi. 

Beşar Esad yönetiminin ilk hedefi, Eylül 2018'de Türkiye ile Rusya'nın uzlaştığı İdlib mutabakatında yer alan M4 ve M5 karayollarını "kendi kontrolünde" trafiğe açmak ve başkent Şam'ı Lazkiye ve Halep'e bağlayan ana ulaşım hattını ele geçirmek. 

Ocak ayında gerçekleştirilen operasyonlarda bölgenin ikinci önemli yerleşim birimi olan Maraat El Numan'ın ele geçirilmesi ve daha sonra aynı hatta bulunan Serakib'e doğru harekete geçilmesi bu hedefe ulaşılması açısından kritik gelişme oldu. Böylece bölgedeki askeri de denge, Şam yönetimi lehine ciddi şekilde değişti. 

IDLIB

Suriye ordusunun bu hareketliliği, Türkiye açısından üç temel sorun ortaya çıkardı: 

  • Eylül 2018'de belirlenen haritaya göre konuşlandırılan 12 gözlem noktasından Morik ve Sırman bölgelerinde yer alan iki gözlem noktası ile Maraat El Numan yakınlarındaki Maar Hitat'daki geçici mevzilenme bölgesi, tamamen Suriye askerleri tarafından çevrilmiş durumda. Suriye ordusunun M4 ve M5 karayollarının tamamını kontrol altına alması durumunda 7 gözlem noktasının aynı akıbeti yaşayacağı öngörülüyor. Dolayısıyla Türkiye, bir yandan gözlem noktalarını takviye ederken, M4 ve M5 karayolunun bazı bölümlerinde kontrol noktaları kurarak Suriye ordusunu hedefinden uzaklaştırmayı amaçlıyor. 3 Şubat gece yarısından hemen sonra gerçekleştirilen saldırıda hedef alınan Türk konvoyunun bu amaçla gönderildiği, Suriye'nin de bu nedenle vurduğu kaydediliyor. Bu saldırının Ankara'ya "İdlib'te uzun vadeli plan yapma" uyarısı olarak değerlendirilebileceği de belirtiliyor. Aynı zamanda asıl hedefin Türkiye'yi bu bölgelerdeki gözlem noktalarını boşaltmaya zorlamak olduğu da öngörülüyor. 
  • İdlib süreciyle ilgili ikinci önemli unsur, buradaki sorunun Cenevre'de devam eden anayasa komitesi çalışmalarına paralel bir hızda yürütülmesi politikası. Ankara, İdlib'teki statükonun anayasa çalışmaları tamamlanmadan Şam lehine değişmesi durumunda zaten çok kırılgan olan siyasi sürecin tamamen başarısız kalmasından kaygılı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Astana süreci bitti, Cenevre'ye odaklanmalı" açıklaması da bu açıdan değerlendiriliyor. 
  • Türkiye'yi bu süreçte en çok sıkıntıya sokan gelişme ise rejim saldırılarının yarattığı yeni insani trajediler ve sınırlarına yönelen ve sayıları giderek artan Suriyeliler oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, son açıklamasında Türk sınırına hareketlenen Suriyeli mülteci sayısının bir milyona vardığını ve Türkiye'nin tek başına bunun altından kalkmasının mümkün olmadığını kaydetti. Suriye rejimi üzerinde uluslararası toplumun daha çok baskı kurmasını isteyen Türkiye, İdlib'in kuzey bölgesinde Türk sınırına 30-35 kilometrelik bir alanda Suriyelilerin barınmasını sağlayacak briketten yapılma ufak evler inşa etme niyetinde olduğunu açıklamıştı. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in böyle bir adım için destek vermeye hazır olduğunu söyleyen Erdoğan'ın İdlib'te Suriye ile yaşanan son gerilimin ardından bu yöndeki mesajlarını özellikle AB nezdinde tekrarlaması bekleniyor. 

Rusya ile sıkıntılı diyalog 

İdlib'de yaşanan gerilim, Suriye'nin geleceğine ilişkin tamamen farklı görüşlerde olan ancak pragmatik hedeflere bağlı kalarak işbirliğini devam ettiren Ankara ve Moskova açısından yeni bir test oldu. Rus ve Türk makamları, Türk konvoyunun hareketi konusunda önceden bilgilendirme yapılıp yapılmadığı konusunda farklı açıklamalar yaparak sahadaki koordinasyon açısından soru işaretlerine neden oldular. 

Ancak buna rağmen, gerilimin azaltılmasında etkili mekanizma, iki ülke dışişleri bakanlarının telefon görüşmesi oldu. Moskova'dan yapılan açıklamada, iki tarafın Eylül 2018'de varılan uzlaşmayı tam olarak uygulama konusunda uzlaştıklarını açıkladı. Açıklamada, "Bu kapsamda ılımlı teröristlerin terör unsurlarından hızlı bir şekilde ayrılması, siviller ve Suriye askeri güçlerine dönük provokasyonlara bir an önce son verilmesi vurgulandı," ifadeleri kullanılarak Soçi Mutabakatı'na göre Türkiye'nin yükümlülüğünde olan unsurlara dikkat çekildi.

Çavuşoğlu, 4 Eylül günü yaptığı açıklamada, İdlib'de Rusya'nın rolüne dikkat çekerek, Moskova'ya önemli görevler düştüğünü kaydetti. Lavrov'a rejim saldırılarının bir an önce sonlanması ve "bir şeyler yapmak" gerektiğini söylediğini anlatan Çavuşoğlu, Astana sürecinin "tamamen çökmese bile ağır yara aldığı" mesajını muhatabına ilettiğini kaydetti. 

İki ülke dışişleri bakanlarının görüşmesi ve gerilimin azalmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin arasında da bir telefon görüşmesinin yapılabileceği kaydediliyor.