Belki de ABD Başkanı Donald Trump, hiç olmadığı kadar öngörülemez bir şekilde, büyük bir diplomatik sürprizle karşımıza çıkacak. 

Ancak basına sızanlar doğruysa, ABD Başkanı kendi destekçilerine ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun çıkarlarına uyacak bir anlaşma hazırlıyor. İsrail ve Filistin arasında "barış sürecinin" yeniden başlamasına dair sözleri duyduğunuzda dikkatli olun. Ölü girişimleri hayata döndürmek oldukça zordur.

ABD Başkanı Trump, içten bir şekilde ve şüphe etmeden, "yüzyılın anlaşmasını" önerdiğini düşünüyor olabilir. Netanyahu için olabilir. İsrail'e Batı Şeria'da Yahudi yerleşimcilerin yaşadığı bölgeler temel alınarak geniş bir alanı ilhak etmesi için yeşil ışık yakılmış olabilir.

Filistinlilere gerçeği kabul etmelerinin, başarısızlığa uğramış ulusal idealler yerine ekonomik faydalara odaklanmalarının ve anlaşmayı reddetmenin çok büyük bir hata olacağını hızlıca kavramalarının çıkarlarına olacağı söylenecektir. 

Ancak onlar şimdiden Trump yönetimini boykot ediyorlar ve açıkça İsrail yanlısı politikaları nedeniyle bir "öfke günü" düzenlemeyi planlıyorlar. 

Filistin - Batı Şeria'daki yerleşimler

Kırgınlık ve suçlama

ABD Başkanı Trump'ın anlaşması herşeyden çok bir teslimiyet dokümanına, Filistin'de Siyonist yerleşimlerin başlamasından yüzyıl, bağımsızlığın ilan edilmesinden 70 yıl sonra, İsrail'in Filistinlilere karşı son kez ve kati bir şekilde zaferini ilan etme şansına benziyor. 

Pek çok İsrailli Siyonizm'in ve onların devletlerinin ilanının, zulme uğramış bir halkın tarihi ve dini anavatanlarına meşru olarak geri dönmesi olduğunu söyleyecektir

Pek çok Filistinli Siyonizmin korkunç bir sömürgeleştirmeden ve topraklarının çalınmasından sorumlu olduğunu kaydedecektir. 

Hangi açıdan bakarsanız bakın, neticede ortaya çıkan çatışma ikinci yüzyılına girdi ve her zaman için için yandı ve bazen de alev aldı.

İsrail ve Filistinliler arasındaki yıllarca süren barış görüşmeleri boyunca, ABD'nin öncelikleri hep İsrail'in istekleri, koşulları ve güvenliği oldu.

Ancak ABD Başkanları birbirini izleyen bir şekilde, barışın olması için İsrail'in yanı sıra bir Filistin devletinin de olması gerektiğini kabul ettiler, onlara eşit ölçüde egemenlik vermeye hazır olmasalar bile. 

İsrail, Filistinlilerin bir dizi iyi teklifi geri çevirdiğini düşünüyor. Filistinli müzakereciler ise büyük ödünler verdiklerini, anavatanlarının yüzde 78'inde İsrail'in varlığını kabul ettiklerini söylüyor. 

Umutlar darbe aldı

Müzakereler sonucunda barış bir kereliğine mümkün görünüyordu, neredeyse 30 yıl önceydi. Norveç'de bir dizi gizli görüşme, Oslo barış sürecine dönüştü, sevinçten uçan Başkan Bill Clinton tarafından 1993'te Beyaz Saray'da düzenlenen bir törenle ölümsüzleşti. 

İsrail'in en büyük savaş kahramanı İzak Rabin ve Filistin'in özgürlük umutlarının vücut bulmuş hali olan Yaser Arafat, gelecek için savaşma değil müzakere etme sözü veren belgelere imza attılar. İki azılı düşman el bile sıkıştılar. 

Rabin, Arafat ve İsrail'in Dışişleri Bakanı Şimon Peres Nobel Barış Ödülü'nü kazandılar.

Yitzhak Rabin (solda), Bill Clinton (ortada), and Yasser Arafat (sağda)

İzak Rabin (solda), Bill Clinton (ortada), and Yasser Arafat (sağda)

Oslo tarihi bir andı. Filistinliler İsrail devletini tanıdı. İsrailliler Filistin Kurtuluş Örgütü'nün Filistin halkını temsil ettiğini kabul etti.

Kısa bir süre sonra çatlaklar oluşmaya başladı. Binyamin Netanyahu onu İsrail'e ölümcül bir tehdit olarak nitelendirdi. Bazı Filistinliler, örneğin Edward Said gibi akademisyenler, teslimiyet olduğu gerekçesiyle kınadılar.

Hamas ya da İslami Direniş Hareketi'nin Filistinli militanları Yahudileri öldürmeleri ve anlaşma şansını yok etmeleri için intihar bombacıları gönderdiler.

İsrail'deki hava çirkinleşti. İzak Rabin bazı İsrailliler tarafından Nazilerle aynı konuma konarak şeytanlaştırıldı ve gösterilerde bir SS subayı olarak resmedildi. 4 Kasım 1995'te bir Yahudi aşırı sağcı tarafından öldürülmesine giden aylarda tahrik tırmandı.

Rabin'i öldüren barış sürecini yok etmek istedi ve bunu yapmanın en iyi yolunun bunu gerçekleştirebilmek için eli en güçlü olan İsrailliyi ortadan kaldırmak olduğunu düşündü. Haklıydı.

Rabin yaşasaydı bile Oslo yine de başarısızlığa uğrayabilirdi, çatışmayı uzlaşmaya tercih eden her iki taraftaki liderler ile İsrail işgalinin devam ettiği ve Filistinlilerin buna karşı olduğu gerçeği, Kudüs'ün durumu gibi büyük meselelerin yanı sıra, küçük detaylara da yenilebilirdi. 

Siyasi baskılar

Oslo'nun sönümlenmesi yıllar aldı. Bazı diplomatlar ve liderler onu kurtarmak için çaba gösterdi. Ancak şafak henüz sökmemişti, ardından şüphecilik, ihanet ve şiddet geldi.

İsrail, 1967'deki 6 Gün Savaşları'nda ele geçirdiği Batı Şeria'ya ve Filistinlilerin bir devlet kurmayı düşlediği Doğu Kudüs'e yüzbinlerce Yahudiyi yerleştime projesine hız verdi. 

İsrail yaptığının yasal olduğunu savunmaya devam ediyor. Dünyanın geri kalanının çoğu İsraillilerin işgal altındaki topraklara kendi vatandaşlarını yerleştirmeyi yasaklayan uluslararası hukuku ihlal ettiğini düşünüyor. 

Duyurunun zamanlaması, diplomatik bir atılımla ilgili olduğu kadar, Trump ve Netanyahu'nun siyasi ve yasal ihtiyaçlarıyla ilgili de olabilir. 

Her iki lideri de seçimler bekliyor. Ve de yargı süreci. Trump, ABD Senatosu'nda azil istemiyle yargılanıyor, Netanyahu da yolsuzluk, rüşvet ve görevi kötüye kullanma suçlarıyla karşı karşıya. İsrail parlamentosu o Washington'dayken, kendisine dokunulmazlık tanıyıp tanımamayı görüşecek.

Başarısızlığa uğramış barış çabaları tehlikeli olabilir. Camp David Zirvesi'nin 2000'de çökmesi, Filistinlilerin şiddetli bir ayaklanmasıyla sonuçlanmıştı. Risk yüksek, başarı şansı ise düşük.