Türkiye’de yılda 170 bin yeni kanser vakası görülüyor. Türk Tıbbi Onkoloji Derneği’nin Ocak 2014 verilerine göre ülkemizde 346 medikal onkolog var ve 144 bin kişiye 1 onkolog düşüyor. Gelişmiş ülke standartlarına ulaşmak için Türkiye’de olması gereken tıbbi onkolog sayısı ise 800 ile 1000 civarında.

Her hasta, doktorundan ve hemşiresinden gerekli tıbbi bakımın yanı sıra psikolojik destek de görmek ister ama bu ihtiyaç kanser hastalarında biraz farklı bir boyutta yaşanıyor. Ancak yukarıdaki rakamların da gösterdiği gibi pratikte durum böyle olmuyor, kanser hastaları ile onkoloji personeli arasındaki iletişim pek iç açıcı bir tablo çizmiyor.

Çok az sayıda hasta, onkoloğuyla iyi bir iletişim kurma “şansına” sahip. Ama genel olarak onkologların, hastalarına yeterince zaman ayırdıklarını, hastaların; hastalıkla ilgili empati, pozitif motivasyon gibi duygusal ihtiyaçlarının yeterince giderildiğini, onkoloji personeline kolayca ulaşabildiklerini ve kafalarına takılan soruların tatmin edici şekilde cevaplandırıldığını söylemek çok zor. Konuştuğumuz çok sayıda kanser hastası bu konuda hemfikir. 11 bin 536 hasta ve hasta yakınıyla yapılan anket sonuçları da durumu destekler nitelikte. “Hastalık sürecinde sağlık çalışanlarından beklentiniz nedir?” sorusuna yaklaşık ‘%74 güleryüz, %54 hastayı dinleyecek ortam oluşturulması, %70 hastaya değerli olduğunun hissettirilmesi, %65 tekrar tekrar sorulan sorulara anlayış’ cevabı verilmiş.

Konu, Antalya’da yapılan 5. Türk Tıbbı Onkoloji Kongresi’nin, ‘Kanser Hastası Ne ister’ başlıklı panelinde de ele alındı. Hastaların ortak isteği; biraz daha güleryüz, biraz daha empati… Ntvmsnbc, onkoloji doktorlarına ve hemşirelerine hastaların bu beklentilerine ne kadar cevap verebildiklerini, hasta ve hasta yakınlarıyla yeterince empati kurup kuramadıklarını ve nedenlerini sordu. 
 

 

PROF. SAİP: ÖNCE HASTAYI ANLAMAK GEREKİR 
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, kanser hastası ile iletişimin çok önemli olduğunu söyledi, “Ama yoğunluktan dolayı ne yazık ki hastalara yeterli zaman ayrılamıyor” dedi.

Her hastanın, hastalığı algılama şekli ve tepkisi farklı oluyor. Tıbbın ünlü, ‘Hastalık yoktur, hasta vardır’ kuralından hareketle, doktorların hastayla iletişim kurarken bu gerçeği göz önünde bulundurmaları, yani hastaya, “nabzına” göre yaklaşmaları büyük önem taşıyor. Prof. Saip’in parmak bastığı noktalardan biri de bu: “Hastayı tanımak, neyi ne kadar bilmek istediğini tespit etmek, istediği ve ihtiyacı olduğu kadar bilgilendirmek gerekir. Çünkü her kanser hastasının ihtiyacı farklıdır. Sadece hastanın değil, yakınlarının psikolojisi de hesaba katılmalı.”

‘BİZ ASLINDA ÖLÜMLE DANS EDİYORUZ’ 
Hasta derneklerinin de katıldığı panelde konuşan ve babasını kanserden kaybetmiş olan Kanserle Dans Derneği Es Kurucusu Esra Ürkmez, babasının hastalığı sürecinde sağlık çalışanlarından genel anlamda gestek gördüklerini belirtti, “Ama istisnalar kaideyi bozmaz. İçinde bulundugumuz psikolojiden ve bizdeki sabırsızlıktan kaynaklanan çekişmeler de oldu. Sanırım hasta ve hasta yakını olarak normalin üstünde bir beklentiye giriyoruz. Bir hastamız; ‘biz kanserle değil, ölümle dans ediyoruz’ demişti. O yüzden güleryüz konusunda kanser tedavisi yapan sağlık çalışanlarına normalden daha çok iş düşüyor. Zaman kısıtlılığından haberdarız ama yine de bir adım daha fazla atıldığında o güleryüzün, anlayış, sevgi ve takdire dönüşeceğinden de eminiz” dedi.

GERGİN VE SABIRSIZ KİŞİLER ONKOLOG OLMAMALI 
‘Onkologların empati duygusuna gerektiği dozda sahip olduğunu düşünüyor musunuz, kanser hastasına yaklaşım nasıl olmalı’ sorusuna Prof. Saip’in yanıtı:


“Onkologların hepsi değil ama çoğu, zamanla empati yeteneği kazanıyor. Bazıları ise başlangıçtan itibaren bu yeteneğe sahip. Kanser hastası ile iyi bir iletişim kurabilmesi için hekimin kendi varoluş sorunlarını halletmiş olması gerektiğini düşünüyorum. Gergin ve sabırsız kişilik yapıları için onkoloji uygun bir dal değil. Kanser hastası çok hassas, bunu anlayabilmek lazım. Hastayla dürüst ama umudu da yok etmeyen bir dille iletişim kurulmalı. Hasta içini dökmek ve aklına takılan her konuyu sormak istiyor. Burada psikologların, sosyal hizmet uzmanlarının, onkoloji hemşirelerinin ve özellikle eğitim hemşirelerinin önemi büyük.”

PROF. TECİMER: ONKOLOJİ ÇALIŞANINDA PSİKOLOJİ BİLGİSİ OLMALI 
Sadece onkologların değil, Türkiye’de doktorların hastalara yeterince zaman ayıramadığını söyleyen Onkolog Prof. Dr. Coşkun Tecimer, “Empati, her hasta için önemli ama kanser hastaları için daha önemli. Çünkü kanser hastalarının duygusal yükü daha fazladır. Empati, tedavide önemli bir unsur. Özellikle yoğun iş yükü olan merkezlerde empatinin yeterince oluşturulamadığını düşünüyorum. Hastanın duygusal anlamda huzurlu olabilmesi için hem onkologlar hem de hemşireler iyi bir psikoloji bilgisine sahip olmalı, gerektiğinde psikolog ve psikiyatrlardan da yardım alınmalı” ifadesini kullandı.

Hastaların beklentilerinin karşılanması noktasında hasta sayısının önemli bir belirleyici olduğunu aktaran Onkoloji Sorumlu Hemşiresi Nurhan Çalışkan, “Görev yaptığım bölümde günde ortalama 10 hastaya tedavi uyguluyoruz ve 5 hastaya 1 hemşire düşüyor. Hemşirelerimiz güleryüzlü ve işlerini severek yapıyor ancak günde 50-60 hastaya onkoloji hizmeti veren merkezler var. Bu durumda hastaya ayrılan süre doğal olarak kısalıyor ve hemşirenin de işi zorlaşıyor” diye konuştu.

PROF. DEMİR: BU ONKOLOJİ EĞİTİMİNİN EKSİKLİĞİDİR 
“Onkologlar hastalarıyla yeterince empati kurabiliyor mu” sorusuna Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Gökhan Demir, “Hayır” cevabını verdi, nedenlerini şöyle açıkladı: “Bu sadece tıbbi bir hizmet değil, işin bir psikolojik ve sosyal yanı var ama onkoloji eğitiminde böyle bir konu yok. Biz bu tür şeyleri alaylı öğreniyoruz. Biz doktorların; hastanın duygusal beklentileri, hasta ve hasta yakınlarıyla iletişim ve empati konusunda bir eğitim sürecine ihtiyacımız var. Dünyada bazı yerlerde bu yapılıyor, Türkiye’de ise önemli bir eksiklik. Tıp her ne kadar pozitif bir bilim olsa da hala bir usta-çırak ilişkisi vardır. Asistan, hocasının hastaya nasıl davrandığını görerek eğitilir. Orada sözle söylenenden, kitapta okutulandan daha farklı, insani bir şey öğretilir. Son yıllarda artan hasta yükü ve Türkiye’deki sağlık politikalarının öğretim üyelerini, üniversitelerin dışına itmiş olması, asistanların hocalarıyla geçirdikleri zamanı çok azalttı. O köprünün kırılması empati eksikliğinin önemli etkenlerinden biridir, bunları da göz ardı etmemek lazım.”

Tedavinin başarısı; fiziksel bedenin yanı sıra ruhsal bedenin de şifalandırılmasıyla mümkün. Mevcut durumda; tedaviyle, yaşamla, gelecekle ilgili kaygıları ve korkuları olan kanser hastalarının duygusal ihtiyaçlarının yeterince ve gerektiği gibi giderilmediği ortada. Sağlık çalışanlarının bu konudaki görev ve sorumluluklarını yerine getirmelerinin önündeki engeller ve çözüm yolları neler? 

KANSER TEDAVİSİ KURUMSAL BİR HİZMET VE EKİP İŞİDİR 
Prof. Tecimer, iş yükünün azaltılması, bunun için de daha çok onkolog ve hemşire yetiştirilmesi gerektiğine vurgu yaparken, Prof. Demir, “Onkolojik hizmeti sadece onkoloğun hizmeti gibi görmemek gerekir, bu bir kurumsal hizmettir ama biz bunu Türkiye’de çok iyi kuramadık.

Birçok Avrupa ülkesi, onkolojik hizmetler için bir network kurmuştur, hastanın acil bir yakınması olduğunda, bir şey sorması gerektiğinde direkt arayabileceği bir telefon hattı vardır ve mesela sekreterler, kemoterapi sonrası hastayı arayıp, bir sorunu olup olmadığını sorar. Ayrıca hastaya psikoloji, beslenme, fiziksel aktivite, sanat gibi alanlarda destek veren merkezler vardır. Ama Türkiye’de destek hizmeti verecek bir ağ oluşturulmadığı için bu hizmetlerin tamamından onkolog sorumlu oluyor. İş yükü fazla olan onkolog da her şeye yetişemiyor ve hasta memnuniyetsizliği gelişiyor. Ama burada hastaların hiç bir suçu yok. Hasta, bu hizmetleri beklemekte ve talep etmekte haklı. Böyle bir network oluşturulamamış olması sistemin sorunu. Üstelik bunu yapmak çok zor bir şey de değil; biraz yatırım yapılarak bu hizmetler kurumsallaştırılabilir ve yardımcı personel yetiştirilebilir” değerlendirmesinde bulundu. 

ÇALIŞKAN: ONKOLOJİ HEMŞİRELİĞİ EĞİTİMLERİ ARTMALI 
Onkoloji hemşireliğinde sertifikalı eğitimlerinin sadece Hacettepe Üniversitesi’nde yapıldığını söyleyen Nurhan Çalışkan’ın önerisi ise; “Bakanlık düzeyinde bu eğitimler arttırılırsa, bilgili ve empati kurabilen hemşire sayısı da artar” şeklinde. 
 

 

İDEALİ GÜNDE 20 HASTA, TÜRKİYE’DE 60’A KADAR ÇIKIYOR 
Türk Tıbbi Onkoloji Derneği’nin rakamlarına göre; bir medikal onkoloğun ilk kez tedavi planlayacağı hastaya ayırması gereken süre 45-90, tedavisinde değişiklik yapacağı hastaya 30, takipteki hastaya en az 20, hastalığı tekrarlayanlara ise 45-60 dakika ayırması gerekiyor. Sadece poliklinik hizmeti veren onkoloğun günlük bakabileceği ideal hasta sayısı en fazla 20. Ülkemizde birçok merkezde bir onkoloğun baktığı günlük hasta sayısı 30 ile 60, hastaya ayrılan süre ise 10 ile 20 dakika arasında değişiyor.