Prof. Dr. Çelik, "Hedefe yönelik tedavide tümörün zayıf noktasını bulup nokta atışı yapıyorsunuz. Biz onu hep vurduk vurduk ama bir türlü düşürememiştik. Ama ilk defa artık gol attık" dedi. 
 


Kanser tedavisindeki son gelişmeler, ikincisi bu yıl Antalya Miracle Hotel'de gerçekleştirilen İmmüno- Onkoloji ve Hedefe Yönelik Kanser Tedavileri Kongresi'nde görüşüldü. 13-17 Mayıs tarihleri arasındaki kongrede kemoterapi yerine tümörlerin T hücreleri ile tedavi yöntemleri tartışılıyor. 
 


400 civarındaki tıbbi onkoloji uzmanının katıldığı kongreyle ilgili İmmüno-Onkoloji Derneği Genel Sekreteri Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Uğur Coşkun bilgi verdi. İmmüno-onkoloji tedavinin, dışardan ilaç verilerek, vücudun kendi savunma sistemini güçlendirerek kanser hücreleriyle savaşılması olduğunu anlatan Prof. Dr. Coşkun, bu yöntemin kemoterapi gibi normal hücrelere zarar vermediğini söyledi. Nokta atışı gibi bir mücadele yöntemi olan bu tedavi şeklinin son yıllarda öne çıktığını anlatan Prof. Dr. Coşkun, "Kemoterapi direkt kanser hücresinin DNA'sını öldürmeye yönelik bir tedavi. Ancak ciddi yan etkileri de var. Bu tedavide yan etkiler nispeten daha az. Yeni buluşlar, yeni ilaçlar, yeni aşılar var. Bunların kanser tümöründeki etkileri kongremizde ele alınıyor. Bunlar şu anda kanseri ortadan kaldıracak boyutta değil. Hastanın daha konforlu yaşamasını sağlayan ilaçlar" diye konuştu.
 


TÜRKİYE'DE HER GÜN 350 KİŞİ AKCİĞER KANSERİNDEN ÖLÜYOR
 


İmmüono- Onkoloji Derneği ve Kongre Başkanı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Çelik de konuşmasında, akciğer kanseri tedavisinde immüno- onkolojinin yerine değindi. Akciğer kanserinden dünyada her yıl 1 milyon insanın hayatını kaybettiğini aktaran Prof. Dr. Çelik, Türkiye'de ise her yıl 24 bin insanın akciğer kanserine yakalandığını açıkladı. Bunun 20 bininin erkeklerden, 4 bininin kadınlardan oluştuğunu anlatan Prof. Dr. Çelik, erkeklerin sigara içme oranının kadınlardan fazla olmasının akciğer kanser oranına da yansıdığını söyledi. Türkiye'de akciğer kanserinden dolayı her gün 350 kişinin yaşamını yitirdiğini de anlatan Prof. Dr. Çelik, kanserle mücadelede sigarasız yaşamın da büyük önemi olduğunu hatırlattı. 
 


HEDEFE YÖNELİK TEDAVİLER
 


Akciğer kanseri gibi çok öldürücü bir kanser türünde artık hedefe yönelik tedavide muhteşem sonuçlar alınmaya başlandığını da kaydeden Prof. Dr. Çelik, “Hedefe yönelik tedavide tümörün zayıf noktasını bulup nokta atışı yapıyorsunuz. Ben buna akıllı bomba diyorum. Tümörü zayıf yerinden vuran bir molekül. Biz onu hep vurduk vurduk ama bir türlü düşürememiştik. Topumuz hep direkten dönüyordu. Ama ilk defa artık gol attık. Bu kongremizde ilk defa hedefe yönelik tedavilerde yaşam süresini uzatan bir molekül tanımlandı. 15 gün sonra bunun detayları ABD'deki kongrede açıklanacak. Hedefi 12'den vuran bu tedavi yöntemi bir ilaç" dedi. 
 


KÜBA KANSER AŞISI 
 


Buna ilave olarak Küba kanser aşısının da artık Türkiye'de olduğunu anlatan Prof. Dr. Çelik, belli merkezlerde bu aşının kullanılmaya başlandığını söyledi. Kongrede tartışılan bir diğer yeni konunun da savunma hücreleri olduğunu anlatan Prof. Dr. Çelik, "Savunma hücrelerini alıp erleri komanda yapıyoruz. Vücudumuzda her gün 1 milyon kanser hücresi oluşuyor. Bunları savunma hücreleri durdurup öldürüyor. Kanser hücrelerinden biri bile ölmese, kanseri tüm vücudumuza yayabiliyor. Savunma hücresi ilk basamakta bunları durduruyor. Fakat tümörün yayılması halinde savunma hücresi saldırı yapmıyordu. 'Git onu öldür' dediğinizde bunu yapamıyordu. İlk defa T hücresini tümörün yanına kadar götürüp orada öldüren yeni bir ilaç geldi. O ilacın sonuçları ABD'deki kongrede önümüzdeki günlerde açıklanacak" dedi.
 


AŞILARLA KANSER HÜCRELERİNE SALDIRILAR
 


Anadolu Sağlık Merkezi'nden Prof. Dr. Necdet Üskent de immüno- onkoloji tedavisiyle bağışıklık hücrelerini kanser hücrelerine saldırtarak yok edildiğini söyledi. Bunun yan etkisinin kemoterapiye göre daha az olduğunu, ancak yanıtın daha geç alındığını anlatan Prof. Dr. Üskent, yan tesiri az olduğu için bu tedavi yönteminin sağ kalım süresini uzattığını da söyledi. Bu tedavide hastaya enjeksiyonla aşılama yapıldığını anlatan Prof.Dr. Üskent, önce cilt kanserinde, prostat kanserinde, sonra akciğer kanseri tedavisinde uygulanan bu yöntemin hemen hemen tüm kanser tedavilerinde artık uygulandığını söyledi. Prof. Dr. Üskent, bu tür tedavilerin maliyetinin ise yüksek olduğunu sözlerine ekledi. 
 


MEMESİ ALINAN KADININ PSİKOLOJİSİ ETKİLENİYOR
 


Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berksoy Şahin ise meme kanseri konusunda çarpıcı açıklamalarda bulundu. Türkiye'de kadınlarda en fazla görülen kanser türünün meme kanseri olduğunu aktaran Prof. Dr. Şahin, meme kanserlerinin yüzde 5'inin genetik faktörlerden kaynaklandığını açıkladı. Meme kanserinin de sıklığı artan kanserler arasında yer aldığını kaydeden Prof. Dr. Şahin, özellikle genç yaşta meme kanseri olanlarda genetik faktörlerin etkisinin fazla olduğunu belirtti. Meme kanserinin erkeklerde de görülebildiğini anlatan Prof. Dr. Şahin, bunun genetik olduğunu söyledi. 
 


ABD'li aktristlerin genetik olduğu için memelerini aldırdığını da hatırlatan Prof. Dr. Şahin, genetik testlerinin donanımlı merkezlerde yapılması gerektiğini söyledi. Aksi takdirde memelerinin gerekmediği halde alınabilme riski olduğunu anlatan Prof. Dr. Şahin, kadınların emzirme dönemlerinde meme kanseri oluşum riskinin azaldığına dair görüşler olduğunu da söyledi. Kanser olduğu için memesi alınan kadınların psikolojisinin de bundan etkilendiğini anlatan Prof. Dr. Şahin, şöyle konuştu:
 


“Memesi korunan hastalar toplum içine çıkıp plaja gidebiliyor. Organı kaybetme psikolojisi altında ezilmiyor. Meme kanserli hastaların memeleri yerinde kaldığı zaman topluma katılımı daha iyi olup, sosyal yaşamda daha başarılı oluyorlar. Alındığı zaman ise eziklik oluşturuyor. Organı kaybetme ezikliği. 'Alsınlar kurtulayım' rahatlığı içinde olabiliyor. Bunu doktorlara bırakıyorlar. Doktorlar ise 'önce hastayı kurtaralım' diye düşünebiliyor. Ama organ kayıpları ileriki dönemde psikolojik olarak onları olumsuz etkileyebiliyor. Örneğin denize girememe, istediği kıyafeti giyememe gibi durumlar olabiliyor. Memesi alınanlara slikon protez takılması gibi yöntemler mümkün ama bunlar ikincil ameliyatlar gerektiriyor. Ya da memesi alınanlar buraya başka şeyler doldurabiliyor. Örneğin Çukurova'da belki pamuk koyuyorlar, belki başka bölgede yün koyuyorlar. Sonuçta bu organ kaybıyla ilgili psikolojiyi düzeltmiyor."
 


Meme kanseri olan hastaların cinsel yaşamının da önemli olduğunu anlatan Prof. Dr. Şahin, östrojenin meme kanseri için bir risk faktörü olduğunu söyledi. Cinsel yaşamı aktif kadınlar ve eşleri için cinsel ilişkiyi acıdan, travmadan çıkartacak kaydırıcı kremler kullanılmasını öneren Prof. Dr. Şahin, “Meme cinsel çağrışımları olan bir organdır. Kadın cinsiyetinde memelerin büyük önemi vardır. Tarihten bu yana böyledir. Örneğin mitolojide ana tanrıça heykelleri iri memeli olarak tasvir edilir" dedi.


 

DHA-Sağlık - Türkiye-Antalya - Mustafa KOZAK