Fenerbahçe için geride kalan her hafta, bir sonraki maçta daha iyi futbol oynayacağını ispat etmesiyle sona eriyor. Takımdaki birliktelik ve saha içi organizasyonlarındaki uyum her geçen maç göz kamaştırıcı seviyeye ilerliyor. Ülkede, tarihi günlerini geçiren döviz kurundan daha hızlı yükselen tek şey Fenerbahçe gibi duruyor.

Bu tanımı Alanyaspor’a haksızlık olsun diye yapmıyorum. Çünkü ligin lideri Alanyaspor, zaten uzun süredir belli bir istikrara sahip ve geçtiğimiz yıl Erol Bulut ile başardığı yükselişi bu yıl Çağdaş Atan ile taçlandırıyor. Ancak son birkaç yılda saha içi-saha dışı tüm etkenlere baktığımızda ortada ‘Fenerbahçe’ adını anımsatacak bir şeylerden söz etmesi çok zordu.

Sadece Ali Koç’un göreve geldiği günden beri değil, Aziz Yıldırım’ın son yıllarındaki Fenerbahçe de ne taraftarına, ne de camiasına umut vadedebiliyordu. Ama Trabzonspor maçında izlediğimiz Fenerbahçe, bu sezon başından beri ayak sesleri duyulan, her maça ‘gerçekten’ kazanmak için çıkan karaktere bürünüldüğünü kanıtladı.

Futbolcuların veya teknik direktörlerin maç önü-maç sonu açıklamalarının klişelerindendir “kazanmak için sahaya çıkıyoruz” cümlesi. Futbolseverler, Fenerbahçe’yi izlediklerinde bu cümlenin sahaya yansımasını görmeyeli bir hayli zaman olmuştur. Ancak Trabzonspor maçının ikinci yarısı her şeyiyle maçı kazanmak için sahaya çıkan bir takım gösterdi bize.

DOĞRU TETKİK VE TEDAVİ HAYAT VERDİ

Hatayspor maçındaki hatadan ders çıkardığını gösteren Erol Hoca, bu kez yaptığı doğru değişikliklerle tetkik ve tedaviyi başarıyla uyguladı. Lemos ve Sosa’nın anlaşmazlığı nedeniyle yenilen gole kadar belki de 2-3 net pozisyonu olan Fenerbahçe, golden sonra girdiği çıkmazı Erol Hoca’nın hamleleriyle aştı. Çünkü saha içinde, hocanın hamlelerine inancı yüksek, tek bir vücut haline gelmiş takım görüntüsü veren ve özlenen Fenerbahçe dinamiklerinin bilincinde bir oyuncu grubu vardı.

NiHAYET ÖNEMİ FARK EDİLDİ

Alex de Souza gittiğinden beri duran top konusundaki aşılamayan kriz, daha 6. haftadan sona erdi. Geçen sezon boyunca kornerden sadece 5 gol atan Fenerbahçe, şimdiden aynı rakama ulaştı. Bu sezon atılan 10 golün 7’sinin duran toptan gelmesi ise bir başka ayrıntı. Bunda Caner Erkin, Jose Sosa, ön direk Gökhan Gönül ve golü koklayan forvetlere sahip olunmasının ne kadar etkili olduğunu söylemeye gerek bile yok. Ama bence bu konudaki en önemli gelişim stoper oyuncularında. Kafa golüyle kilidi açan Tisserand da, goldeki hatasına rağmen Lemos da, ilerleyen haftalarda duran toplarda çok can yakacak gibi duruyor.

GECENİN ADAMI YENİ LUCIANO

Marcel Tisserand: Açıkçası, bir gol, bir asistle oynayan Pappis Cisse ya da doğru hamleleri ile maçın skoruna direkt etki eden Erol Hoca da ‘Gecenin Adamı’ seçilebilirdi. Ancak sahaya baktığımda, 2000’li yılların başlarına ve ortalarına damga vuran Fenerbahçe’yi hatırlatan isim Marcel Tisserand oldu. Kornerdeki kafa golünün yanı sıra, Valencia’nın attığı golde savunmadan topla ileri çıkışı ve hücumda yarattığı sayısal fazlalıkla rakip savunmanın dengesini bozması bana Fabio Luciano’yu hatırlattı. Bazen stoper mi, santrfor mu bilemediğimiz Luciano’nun takımı ileriye iten gücü en kritik anlarda galibiyeti getirir ya da mağlubiyeti önlerdi. Fenerbahçe’nin uzun süredir boşlukta olan bu özelliğini yeniden doldurabileceğini göstermesi bana göre Tisserand’ı gecenin adamı yaptı.