Doktorlar herkes gibi bana da “stressiz yaşam” tavsiye eder. Daha uzun yaşamak için “stres yok” derler. Benim cevabım ise “stressiz bir yaşam beni strese sokuyor” olur. Bunca yıldır gazeteciliğin ve televizyonculuğun strese tavan y

Doktorlar herkes gibi bana da “stressiz yaşam” tavsiye eder.
Daha uzun yaşamak için “stres yok” derler.
Benim cevabım ise “stressiz bir yaşam beni strese sokuyor” olur.
Bunca yıldır gazeteciliğin ve televizyonculuğun strese tavan yaptırdığı yaşama alışmışım.
Alışmaktan öte “strese bağımlı” olmuşum.
Sessiz sakin sabah 9, akşam 5...
Çizgili pijama ve terlikli TV karşısında akşamlar...
Deniz kıyısında elde olta balık tutmak.
Türkiye kazanı kaynarken ekranlarda “penguenlerin yaşamı” belgeselini izlemek.
Yok...
Asıl bunlar beni strese sokar.
..............................
Tekilden çoğula geçelim.
Türkiye insanı da -galiba- “stres bağımlısı” oldu.
Yüksek gerilimden besleniyor sanki...
Çatışmalardan püsküren kıvılcımlarla enerji transfer ediyor.
Siyasi parti liderlerinin ve Başbakan’ın haykırışlarını Hamlet’ten tiratlar gibi algılıyor.
Dinleme “tapeleri” şiir mısraları.
Kasetteki sesler “günah çıkarma” rahatlaması.
Başta Silivri, hapishaneler, gazeteciler, generaller, amiraller, öğretim üyeleri, politikacılar için 5 yıldızlı tatil köyleri(!..)
Meclis’te uçuşan tekmeler “tekvando”, atılan yumruklar “boks” müsabakaları...
Ağız dolusu “alçaklar, şerefsizler, yalancılar, düzenbazlar, hırsızlar” gibi hakaretler iltifat mı ne?
................
Türkiye alıştı...
Belki şerbetlendi...
En korktuğum...
Yoksa “bağımlı mı oldu?”
Eğer bu sonuncusu ise çok kötü.
Çok çok kötü...
Çünkü Türkiye insanı bunlardan besleniyorsa her defasında daha fazlası gerekecek.
Daha fazla hakaret...
Daha fazla suçlama...
Daha fazla gerilim...
Daha fazla tape...
Daha fazla görüntü...
Daha fazla dinleme sesi...
Çemberi daha fazla daraltan/sıkan yasalar...
Daha fazla “istihbarat devleti...”
Yargı üzerinde daha fazla gölge...
Daha fazla sıkılmış yumruk...
Daha fazla biber gazı...
Daha hızlı püskürten TOMA’lar...
Daha fazla cop...
Daha fazla yasak...
Daha fazla ceza...
Daha fazla “itaat” talepkarlığı...
Daha fazla “şok...”
...............................
“2200 kişinin dinlendiği, konuşmalarının dosyalandığı” haberleriyle şaşkınlık sürerken bu kez de internete “Başbakan ve oğlu arasında geçtiği” iddia edilen konuşmalarla bir fırtına daha koptu.
Muhalefet hükümeti yumrukluyor.
Ve işte bir “daha fazla” tırmanışı...
Kaygım şu ki...
“Alışkanlık”tan “bağımlılık” sendromuna geçilmişken yoksa şimdiki aşama “mazoşizm” mi?
Yani...
“Kendine eziyetten zevk alma” hali mi?
Bu “hastalıklı toplum” yaratır.