Son zamanlarda Orta Doğu'daki kutuplaşmalara Cemal Kaşıkçı faktörü eklenirken yeni eksen senaryoları da dallanıp budaklanıyor.

Körfez'deki ortakları tarafından tecrit edilen Katar'ın Türkiye, İran, Irak ve Suriye'yle yeni bir blok oluşturma girişimleri bu senaryolardan birisi. Katar-Türkiye eksenine bilenen Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ise bir taraftan Suriye'de Kürtlerin öncülüğünde özerkliğin şekillendiği Fırat'ın doğusuna el atarken diğer taraftan Suriye'yi İran'dan arındırma planıyla Şam'a göz kırpıyor. 

Orta Doğu'nun eksenleri devingen ve karmaşık. Ortaklıkları ayıklamak bazen insanda "fuzuli iş" hissi uyandırıyor. Akşamdan sabaha yeni girdilerle güncellik kazanıyor ve çelişkileri derinleşiyor. 

Arap Baharı sürecinde eksen savaşlarında ana belirleyici faktör Suriye olageldi. İran, Irak, Suriye ve Lübnan hattında şekillenen ve kendini "direniş" diye etiketleyen eksene karşı 2011 sonrasında Batı'nın eşgüdümünde Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye'nin merkez olduğu bir ortak cephe oluştu. Ne var ki ikinci bloğun ortaklığı kısa sürede dostluktan düşmanlığa evrildi: 

- Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye arasında Suriye sahnesinde yakalanan "ödünç uyum", 2013'te Mısır'da Müslüman Kardeşler'e yapılan darbeyle bozulmaya başladı; Suriye ve Libya'da rakip muhalif güçlerin desteklenmesiyle de husumete dönüştü. 

-15 Temmuz 2016'daki darbe girişimini BAE'nin finanse ettiğine dair iddialar Türkiye-Körfez ilişkilerinde ciddi bir kırılma yarattı. 

- Katar, 2015'te Yemen'e savaş ilan eden Suudi-Emirlikler ikilisinin başını çektiği koalisyondan ayrılırken Türkiye de "Sünni Blok" hatırına sunduğu sözlü desteğini çekti. 

- Müslüman Kardeşler'i himayede ısrar eden Katar'a karşı Haziran 2017'de BAE, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Mısır'ın başlattığı blokaj karşısında Türkiye de Doha'ya asker konuşlandırıp kalkan pozisyonu aldı. Bu iki eksen arasında gri alanları iyice daralttı. 

- Suriye sahnesinde Ekim 2014'den itibaren ABD'nin Kürtlerle ortaklık kurmasına karşın Türkiye de Moskova'ya yanaştı ve nihayetinde Aralık 2016'da Rusya ve İran'la birlikte Astana üçlüsünü oluşturdu. 

- Katar, Körfez'deki komşularının dayattığı ablukayı aşmak için Türkiye ile dostluğu perçinlerken Suriye'de vekâlet savaşıyla karşı karşıya geldiği İran'a yaklaşmaya başladı. 

- Bu arada Donald Trump yönetimiyle birlikte ABD-Körfez ortaklığı İran'ı hedef alan ambargo ve tecrit politikasına geri döndü. 

- Türkiye'nin Katar ve Müslüman Kardeşler'e desteğinden rahatsız olan Suudi Arabistan ve BAE, Suriye'de Fırat'ın doğusunda Halk Koruma Birlikleri'nin (YPG) liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilgilenmeye başladı. 

- Bu karmaşık denkleme bir de 2 Ekim 2018'de Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'nda öldürülmesi eklendi.

Bir Katar vatandaşı Katar Emiri Temim bin Hamad es-Sani'nin illüstrasyonunu arabasına asıyor

Bir Katar vatandaşı Katar Emiri Temim bin Hamad es-Sani'nin illüstrasyonunu arabasına asıyor

Küçük ülkenin büyük oyunları

Peki, gerçekte kim ne yapıyor ve bütün bu olup bitenler bir eksen tanımlaması için yeterli mi?

313 bin nüfuslu Katar blok oluşturacak ve bunu istikrarla sürdürebilecek sıklette bir oyuncu değil. Elbette dünyanın en büyük doğalgaz rezervleri üzerinde oturuyor olmasının getirdiği bir rahatlık var. Medya gücü de sesinin çok çıkmasına sağlıyor. Yine de bu çaptaki bir ülkenin "cürmünden büyük yer yakabilmesi" için güçler arası çelişkileri ve boşlukları kullanması gerekiyor. El Sani hanedanı da bunu yapıyor. 

2001'den beri 11 bin Amerikan askerinin bulunduğu El Udeyd Üssü, gazdan sonra elindeki en önemli koz. 2017'de önce El Sani hanedanının cezalandırılmasına yeşil ışık yakan ardından Suudi-Emirlikler ikilisinin işgal dahil daha ileri gitmesini önleyen ABD'yi yeniden düşünmeye iten nedenlerden biri üssün stratejik önemiyse diğeri İran'a karşı yeni stratejide Körfez'de yekpare duruşun bozulmamasıydı. Ayrıca Doha, Amerika için Taliban ve Hamas'la pazarlıklarda da kullanışlı bir araç. 

Ve tabii, iyi bir silah müşterisi. Trump, 11 bin Amerikan askerine ev sahipliği yapan Katar'ı "terörizmin finansörü" olmakla suçlayıp diğer ortaklarının önüne atınca Doha da Washington'da yitirdiği itibarı geri kazanabilmek için 12 milyar dolarlık F-15 savaş uçağı siparişi vermişti. 

Katar Emiri Temim bin Hamad es-Sani ve ABD Başkanı Donald Trump

Katar Emiri Temim bin Hamad es-Sani ve ABD Başkanı Donald Trump

Trump'ı Katar'ı daha fazla hırpalamaktan vazgeçiren nedenlerden en belirleyici olanı elbette İran'la ilgili strateji. Çünkü Katar, Güney Pars/Kuzey Kubbe doğalgaz yataklarını paylaştığı İran'ı gözeten eski politikasına dönme eğilimine girdi. Kuşkusuz Katar ancak Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) sınırlarını aşabildiği ölçüde İran'a el verebiliyordu. Kritik pek çok meselede KİK çizgisini muhafaza etti. 

Mesela İran-Irak savaşı sırasında Saddam'a 16 milyar dolar akıtan 5 finansör arasındaydı. Yine KİK'e olan taahhüdü nedeniyle Katar, 2011'de Bahreyn'deki gösterileri bastıran Yarımada Kalkanı'na ve Yemen'i mahveden Kararlılık Fırtınası'na eşlik etti. İki müdahalenin gerekçesi de İran nüfuzunu kesmekti. 

Ne gariptir ki 2017'de komşularının hışmına uğramasının gerekçelerinden biri İran'la gizli ilişkileriydi. Katar Haber Ajansı'ndan sızdırılan bir haberde Katar Emiri Şeyh Temim, Trump'ı eleştirirken İran'ı övüyordu. 

2006'da BM yaptırımlarına ortak olacak kadar İran'a uzak, 2010'da terörle mücadele ve deniz güvenliği için savunma anlaşması yapacak kadar İran'a yakındı. Arap Baharı'nın getirdiği çelişkilere kadar iki ülke de Filistin'de Hamas'ı destekliyordu. İran da ilişkilerin hatırına Feşt el Dibel adası üzerindeki anlaşmazlıkta Bahreyn'e karşı Katar'ı tutuyordu. 

İran, 5 Haziran 2017'den itibaren hava, kara ve denizden ablukaya alınan Katar'a nefes borusu olma fırsatını kaçırmadı. İran 11 Haziran 2017'de Katar'a uçaklarla günlük 100 ton gıda sevkiyatına başlattı. Bu sevkiyat daha sonra İran'ın üç limanından gemilerle günlük 1100 tona çıkarıldı. 

Katar ve ABD'nin 16 Haziran 2017'de yaptıkları ortak tatbikattan bir fotoğraf

Katar ve ABD'nin 16 Haziran 2017'de yaptıkları ortak tatbikattan bir fotoğraf

2017'de Türkiye, Katar ve İran ekonomi bakanları biri ağustos diğeri kasımda olmak üzere iki kez Tahran'da buluşup ablukaya karşı ortak strateji geliştirdi. 

İran, bu şekilde Katar'ın ihtiyacı olan ürünlerin transferiyle kara gün dostluğu yaparken Doha da krizin birinci ayında Tahran'la diplomatik ilişkileri normalleştirdi. Ocak 2016'da Suud Arabistan'ın Tahran elçiliği göstericiler tarafından basılınca KİK'in İran'la ilişkileri kesme kararına uyarak Katar elçisini çağırmıştı. 

2017'den itibaren ticaret ve yatırımlara odaklı karşılıklı ziyaretler artarak devam etti. Önemli buluşmalardan biri 13 Mayıs 2018'de Doha'da düzenlenen ortak ekonomi komitesi toplantısıydı. 

Ayrıca ABD'nin 5 Kasım 2018'de ilan ettiği ikinci yaptırım pakedinden sonra Air France ve British Airways İran'a uçmaktan vazgeçerken Katar Havayolları Ocak'tan itibaren Tahran'a yeni seferler koyma, Şiraz ve Isfahan'a uçuşlar başlatma kararı aldı. 

Suriye'de 7 yıl boyunca kafa kafaya gelmiş iki ülke arasında artan ilişkilerin siyasi boyut alması o kadar kolay değil. Bu gidişatı iyiye yormayan Amerikan yönetimi, Katar'la krizin çözümü için ağırlığını koymaya başladı ve Katar Emiri Temim'in 9 Aralık'ta Riyad'da yapılacak KİK zirvesine davet edilmesini sağladı. KİK'te barış sağlanırsa Tahran-Doha ilişkilerinde vites küçültülür. Yine de Orta Doğu'nun kaygan siyasal ikliminde yarının havası bugünden bilinmez. 

Katar

Irak kavgada mesafeli davranıyor

Bu eksen kavgasının Irak cephesine yansıması da enteresan. Suudi Arabistan ve Katar Irak'ta da kapışıyor. Iraklı kaynaklara göre 7 Kasım'da Bağdat'ı ziyaret eden Katar Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdurrahman el Sani ortak siyasi ve ekonomik çıkarların korunması için Irak, İran, Türkiye ve Suriye arasında beşli ittifak önerdi. İran medyası bu haberi heyecanla verdi. 

Suud sermayeli El Arabiya kanalına göre ise Sadr'ın liderliğindeki Sairun ve bazı Sünni gruplar, Irak'ın bölgesel kavgalardan uzak durması gerektiğini belirterek öneriyi reddetti.

Katarlı bakandan üç gün sonra bu sefer bir Suudi heyeti Bağdat'taydı. Suudi ilgisindeki ana motivasyon Irak'ı İran'ın etkisinden kurtarmak. Bununla birlikte bu ziyaretler Riyad ve Doha'nın karşılıklı birbirini sabote ettiği bir boyuta sahip. Her iki ülke finanse ettikleri Sünni aktörleri, iktidar mekanizmalarına taşımak için bastırıyor. Son süreçte Katar'ın eli, Suudilerden farklı olarak Haşd el Şaabi güçleri dahil Şii kanatlarla diyalog imkanı bulması nedeniyle daha üstün gözüküyor. Katar etkisini artırmak için Sünni bölgelerin yeniden inşası planlarıyla yakından ilgileniyor. 

Bir eksenden söz edilecekse evet bu bir eksen: Türkiye-Katar dostluğu

Eksenin Türkiye'ye bakan tarafında ise daha belirgin bir seyir görülüyor. İran-Katar ilişkisinde zıtların konjonktürel yakınlaşmasına karşın Türkiye-Katar ilişkilerinde duygusal, düşünsel ve siyasal uyuşum artıyor. 

Katar Emiri Temim bin Hamad es-Sani ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Katar Emiri Temim bin Hamad es-Sani ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Türkiye'nin Katar'a kanat germesine karşın Doha ekonomik krizde 15 milyar dolarlık yatırım vadetti. Ankara'ya can suyu olan bu tutum dostlukta kritik testin aşıldığına yoruldu. Elbette Katar'ın mali desteği Mart 2019'daki yerel seçimlerde iktidarın başarısı için bir sigorta. Muhtemelen ayrılan fon Katar'ı Türkiye'nin stratejik varlıklarına hissedar yaparken hükümet de yeni yatırım ve istihdam alanları ilan etme şansına sahip olacak. Bu kritik dönemde Şeyh Temim'in ziyareti önemliydi. Emir'in katılımıyla gerçekleşen Türk-Katar Yüksek Strateji Komitesi'nin dördüncü toplantısında farklı alanlarda stratejik işbirliği protokolü imzalandı. 

El Arab gazetesine bakılırsa müzakerelerde izlenecek bu stratejide şu noktalar öne çıktı: 

-İran'la işbirliği yapılırken Tahran'ın bölgesel politikasına dikkatle yaklaşılmalı ve bölgenin güvenliğine zarar verecek hesapların içinde yer alınmamalı.

-Suud Arabistan'la siyasi tırmanıştan kaçınmalı ve diyalog fırsatları değerlendirilmeli. 

-BAE'nin Riyad üzerindeki etkisini kesecek yollar aranmalı. 

-BAE'yi oluşturan emirlikler içinde Abu Dabi'nin olumsuz tutumunu dikkate alarak Dubai ve Şarika gibi diğer emikliklerle diyalog geliştirilmeli. 

-Müslüman Kardeşler ile Amerikan yönetimi arasındaki diyalog çabaları desteklenmeli. 

Bunların dışında savunma alanında, 2022 Dünya Kupası'nın güvenliği için ortak komuta merkezi kurulması, Katar ordusunun Türk silahlarıyla donatılması ve eğitimden geçirilmesi önerileri üzerinden ilişkileri genişletme hedefi güdüldüğü anlaşılıyor. 

Bu müzakerelerden Katar'ın Bağdat'ta yaptığı beşli eksen önerisine Ankara'nın da mesafeli yaklaştığı sonucu çıkıyor. Burada İran'la daha fazla yakınlaşmanın Trump yönetimini kışkırtacağı endişesi ağırlık kazanıyor. Demek ki Katar, KİK'le krizi bitirme şansını yakalamışken, Türkiye de kur depremini henüz atlatmışken eksen hesaplarıyla Trump'ın öfkesini yeniden çekmek bir tercih değil. 

Yine Suudi Arabistan ile BAE arasında fark gözeten yaklaşım da Ankara'nın bir süreden beri izlediği tutumla alakalı. Özellikle Kaşıkçı cinayetinden sonra yaşanan zıtlaşmalarda Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz ayrı tutulurken Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bir Zayed'in bozucu rolüne ve Suudi Veliaht Prensi Mumammed bin Selman'ın onun güdümünde olduğuna vurgu yapılıyor. 

Fakat Katar-Türkiye ilişkileri bu konsepte de ilerlese Körfez'de karşı cephe yaratmak için kâfi. En azından söylendiği gibi 2022'ye kadar savunma alanında işbirliği ilerlerse bu Türk askerinin Körfez sularına girmesi anlamına geliyor. Bu da yerel ve küresel aktörlerin pozisyon alacağı bir durum. Yine Müslüman Kardeşler'e uluslararası platformlarda desteği sürdürme kararlılığı da sadece Körfez'de değil Mısır, Tunus, Libya ve Suriye gibi yerlerde mevcut kamplaşmanın bitmeyeceği anlamına geliyor.