Bir hakim Faruk Özsu, bildiğim kadar Diyarbakır hakimi, aynı zamanda Demokrat Yargı üyesi, 2012 Temmuz'unda yazdığı bir yazıda bana ateş püskürmüştü.   MİT krizi sonrası yazılarıma, cemaat eleştirilerime Demokrat Yargı çevresinin

 
Bir hakim Faruk Özsu, bildiğim kadar Diyarbakır hakimi, aynı zamanda Demokrat Yargı üyesi, 2012 Temmuz'unda yazdığı bir yazıda bana ateş püskürmüştü.
 
MİT krizi sonrası yazılarıma, cemaat eleştirilerime Demokrat Yargı çevresinin verdiği manasız tepkiyi dile getirmişti. Manasızdı, çünkü cemaat-yargı ilişkisinde onlardan farklı bir şey söylemiyordum.
 
Ama Demokrat Yargıcılar benim bu durumu geç anladığım ve buna rağmen ilk farkeden muamelesi gördüğüm kanısındaydılar.
 
Nitekim Özsu'nun benimle ilgili cümlesi şöyledi:
 
'Başbakanın özel yetkiye müdahale ettiği 'gerçeği', o sırada başka bir yerde sevince dönüşmüştü. Kahkahanın sahibi -son dönemin 'bilge analisti' Ali Bayramoğlu idi. Demokrat Yargıçların bir yıldır adını açıkça koyarak ifade ettiği yargıdaki Cemaat varlığını, aylar sonra, üstelik imâ yoluyla ('polis ve yargıda örgütlü otonom güç') dile getirerek 'bilgeliğe' terfi eden yazar, yazılarından bir 'potpuri' sunuyordu okurlarına. Ardından 'potpuri'den sızan hakikatin bir bir doğrulanmasından ve Başbakanın, 'sözüne gelmesinden' duyduğu keyifle şöyle bağlıyordu sözünü: Durum ve olan işte budur...'
 
Tabiatıyla saçma buldum, okudum, geçtim.
 
Faruk Özsu ve arkadaşları bu tavırlarını sadece bana karşı değil, diğer yazar çizerlere karşı da ısrarla, entelektül hiçlik, entelektüellerin iflası gibi tabirlerle sürdürdüler...
 
Birkaç hafta önce Özsu bir yazısında bir kez daha, birçok isme 'dalaşınca' hak ettiği kadarıyla, sadece bir kaç cümle sarfettim, 'ellerinde seyyar giyotinle aydınların arkasında dolaştıklarını' yazdım.
 
Ardından Demokrat Yargı Eş Başkanı Orhan Gazi Ertekin Radikal 2'de 'Ali Bayramoğlu'nun dramı' başlıklı uzun bir yazı yayınladı. Gençlik yıllarımın sol bildirilerini andıran bir tarzda, 'kategorik tasnif ve hüküm mantığı'yla beni kendisine göre kesiyor, biçiyor ve yargılıyordu. 'Hrant Dink'i Ergenekon öldürdü' şeklinde imalı vurgularıma, derin gerçeği biliyormuşcasına, Ergenekon'un avukatıymışcasına keskin bir keskinlikle itiraz ediyordu. Beni Hrant Dink'i kullanmakla suçlayarak ahlak sınırlarını zorluyor, ama daha çok ona saygısızlık yapıyordu.
 
Ertekin'in yazısı düşük bir yazıydı.
 
Entelektüellere yönelik garip ve malum bir öfke, saklanamaz bir hırs, en yeni ve en manalı olma gibi kibirli bir iddia satır aralarından dışa akıyordu. 'Saflık', 'aptallık', 'mazoşist bir hırpalama' gibi ifadeleri ve pek çok cümlesi saklayamadığı bir hakaret saiki içeriyordu.
 
Derdim Ertekin'e yanıt değil, polemik hiç değil.
 
Yazısı hem bunu hak etmiyor, ciddiye alınacak fikir de taşımıyor.
 
Ama bir şey var, bana şu ana kadar okuduğunuz satırları yazdıran bir şey...
 
Bu 'arkadaş', Faruz Özsu da öyle, faal hakim.
 
Hakim siyasi fikrini yazar, siyasi konularda öneri ve eleştirilerde bulunur, dernek üyesi, başkanı olur tartışmalara girer. Hepsi doğaldır.
 
Ancak faal bir hakimin kişiler hakkında öfke ve hakaret saiki içeren yazılar yazması, bu tür unsurlar içeren polemiklere girmesi kabul edilebilir bir durum mudur?
 
Demokratik bir hukuk düzeninde bir benzeri düşünülebilir mi?
 
Polemiğe girdiği kişiler ülkenin bilinen yazarları, kanaat önderleriyse bu durum 'etik bir sıkıntı' yaratmaz mı?
 
Diyarbakır ve Gaziantep hakimleri bir gün benimle ya da benim çevremden başka bir isimle mahkeme salonunda karşı karşıya gelirlerse ne olur?
 
Bu tür kişisel öfke ve kompleks içeren yazılar diğer Demokrat Yargı Üyelerini etkilemez mi?
 
Ne koruyacak hakimin karşısındakini?
 
Vicdan mı?
 
Kimliğinden ve duygularından arınma zorunluluğu mu?
 
Geçiniz bir kalemde...
 
Demokrasisi düşük ülkenin 'Demokrat Yargısı' da bu kadar oluyor.