Madem siyasette dini söylemler trend, ben de yazıya öyle gireyim. ........................ Peygamberimiz Hz. Muhammed’e biri yaklaşır ve şöyle der: “Ben de Müslüman olmak istiyorum. Ama... Günahkârım. İçki içiyorum, zina yapıyorum, çalışıy

Madem siyasette dini söylemler trend, ben de yazıya öyle gireyim.

........................

Peygamberimiz Hz. Muhammed’e biri yaklaşır ve şöyle der: “Ben de Müslüman olmak istiyorum. Ama... Günahkârım. İçki içiyorum, zina yapıyorum, çalışıyorum, yalan söylüyorum. İslam’a beni nasıl kabul edebilirsin?” Hz. Muhammed “edebilirim” der ve devam eder “o söylediklerinden sadece sonuncusunu yapma, yani yalan söyleme. Yarın gel konuşalım.” Adam “oldu bu iş, en kolayı yalan söylememek” diye düşünür, evine gider. Gece, saatler geçmek bilemez. Adam sıkılmaktadır. İçki içmek ister, “yarın bana Hz. Muhammed ya dün gece n’aptın, içki içtin mi diye sorarsa yalan söyleyemeyeceğim” diye düşünür, içmekten vazgeçer. Bu kez “kumar oynamayı” canı çeker. Fakat... Parası yoktur. Çaresiz hırsızlık yapacaktır. Gene Hz. Muhammed’i hatırlar. “Yarın ya hırsızlık yaptın mı diye sorarsa, yalan mı söyleyeceğim” diye düşünür. Çalmaktan da vazgeçer. Tabii parası olmadığı için kumar da oynayamaz elbette. “Kadınlarla oynaşayım bari, vakit geçer” diye bir arzu kaplar içini. Ama.. Ertesi gün Hz. Muhammed’e yalan söylememek için zina yapmaktan da vazgeçer. ......................... Hz. Muhammed’in önüne çıkacağı ertesi sabahı beklerken düşünmektedir. Fark eder ki “yalan söylemezse”, zaten diğer günahları işlemiyor, yanlışları yapmıyor, Müslümanlığa kabul edilmek için engelleri kalmıyor... ......................... Adam böylece arınmış olarak, geçmişteki günahları için tövbe ederek Müslüman oluyor. ......................... Bir süredir ortalıkta ses kasetleri, tapeler uçuşmakta. Bunlar üzerinde karşılıklı suçlamalar sağanak gibi. Bunların hangileri doğru? Bilmiyoruz. Çünkü... Doğru ya da yanlış olduklarına dair bilimsel araştırmalar yapılmıyor. Karşılıklı yalanlamalar sosyolojik ekolojiyi kirletiyor. Birileri yalan konuşmakta. Hangileri? Onu da bilmiyoruz. Biri doğruyu söylüyorsa düz mantık gereği diğerinin yalan konuşmuş olması gerek. İki tarafın da -dini jargonlar söyleyeyim- “alınları secdede.” O nedenle yazının başlarındaki olayı anlattım. Kıssadan hisse... DROGBA KATSAYISI ÇAYKUR Rizespor karşısında Galatasaray’ı izlerken içim sızladı. Şampiyonluğa oynayan takım böyle mi olur? İkinci yarıda biraz toparlandı ama o yüzde yüz gol olabilecek toplar nasıl da bozuk para gibi harcandı. Özellikle Umut ve Sneijder atamamanın atmaktan daha zor olduğu vuruş beceriksizlikleri ile saç yoldurdu.Galatasaray en az 3-0 galip gelebileceği maçı beraberlik süslemesiyle Çaykur Rizespor’a sundu. Bu maça Drogba götürülmedi. Nedeni... “Chelsea maçı için dinlendirmekmiş.” Getir Rize’ye, yedekler arasında dinlendir. Baktın maç sıkıntıda 70’inci dakikada sok oyuna. Drogba’nın 18 içinde olması, kendi gol atmasa bile en az iki Rizeli oyuncu tarafından tutulacağı için adam eksiltirdi, Burak’a ve diğerlerine boş alan ya da fırsat şansı doğardı. Drogba’nın yedekte oturması bile Rize antrenörünün hesaplarını bozardı. Ya Eboue’nin 11’de olmaması? Böyle bir mahrumiyet neyle izah edilir? Mancini önemli bir hoca. Galatasaray’ı hem ligde hem de şampiyonlar liginde iddialı konumda tutabiliyor. Fakat... Morinho’nun bir söylemi var ki bir kenara yazdım: “Galatasaray’ın galip gelme motivasyonu eskisine göre daha az” dedi. Sanıyorum Mancini’yle oyuncular arasında daha fazla yakınlaşmaya ihtiyaç var. Son söz: Bunlar bir yana dünyanın en iyi kalecilerinden sayılan Muslera trişkadan gol yemişse dünyanın en iyi futbolcularından Sneijder ve büyük paralarla alınan Umut yüzde yüz golü kaçırmışlarsa Manchini ne yapsın?