Teorik olarak, yani takvimlere göre 3 aylık kış mevsiminin bitimine 8 gün kalmışken, bazı geceler esen sert fırtınalarla uzun uzadıya yağan gece yağmurları dışında, kış hiç yaşamadık. *** İstanbul’da sevimli bir Nisan ayını, çok erken yaşa

Teorik olarak, yani takvimlere göre 3 aylık kış mevsiminin bitimine 8 gün kalmışken, bazı geceler esen sert fırtınalarla uzun uzadıya yağan gece yağmurları dışında, kış hiç yaşamadık.
***
İstanbul’da sevimli bir Nisan ayını, çok erken yaşamaya başladık.
Oysa 2014 yılının kışı neredeyse bütün Avrupa’yı beyaz bir bunalıma çevirmiş, Amerika’yı da, sanki bir okyanus saldırısının altında bırakmıştı.
20’ye yakın kişi de Şubat soğukları nedeniyle hayatından olmuştu.
***
Hafta başında yani pazartesi öğleden az sonra Kazancı Yokuşu’nda patlayan o tüp gaz da neyin nesiydi?
Bütün çevre apartmanların camı çerçevesi, kapısı sökülmüş; biri ağır olmak üzere 8 kişi de hastanelik olmuştu.
Resmi ağızlar, patlamanın bir “terör” saldırısından olmadığını hemen açıklamışlar, kamuoyunu rahatlatmışlardı.
Patlama nasıl olursa olsun, şayet bir terör saldırısı değilse sorun değildi.
***
Hiç anlamı yokken İttihat ve Terakki Fırkası’nın lideri Enver Paşa’nın azgın, bireysel ihtirasıyla girilen Birinci Dünya Savaşı’nda 2 milyon insan ölmüştü. Kan ağlayan aileler dışında pek kimse umursamamıştı sanki.
***
Bendeniz de bir hayli yakın zamana kadar “kâinat”ı bizim mavi gök kubbe altında sanıyordum.
Kâinatın, “Uzay”ın salt milyarlarca güneşle, trilyonlarca gezegeni kapsadığını doğrusu biraz geç kavradım.
***
Kimbilir daha neler ve neler bilmiyoruz.
Kozmo-not larla astronotlar şimdiden başladılar açıklamaya, bizim Güneş’in 3’üncü gezegeni olan “yer küre”mizde her şeyin yalan, sahte, uydurma, öğünme, sadece kendini beğenme olduğunu.
***
Madem Uzay’ın kapısı açıldı, belki de özlenen mutlu ve gerçek hayatlar buradan sonra başlayacak.
***
21’inci yüzyıl, bir öncekinden daha bereketli çıkacağa benziyor.
20’nci yüzyılda en çok “iletişim” ve “ulaşım” aşamaları yapılmıştı.
***
Bendeniz ilk kez  “radyo cihazı” ile 6 yaşındayken 1933 yılında tanışmıştım.
Dayım ilk maaşıyla kız kardeşine, yani anneme İtalyan marka bir radyo almıştı.
Radyoda biri, Rusya aristokratları arasındaki bir “düello” macerasını anlatıyordu.
Öyle takılı kala kaldım radyonun başında.
İlk kez tanıştığım radyodan dinlediğim o “düello” hikâyesinin Çehov’un ünlü bir öyküsü olduğunu ise 17’sinde öğrendim.
***
Keşke biz de 5 bin, 10 bin yıl sonra gelseydik Uzay’a. Kimbilir ne tür bir yaratık olurduk?
***
Her şey, her an değişiyor bu arada kayboluverenler de az değil.
Belki de hayatın henüz ilk evresi yaşandı küçük dünyamızda.
Gelişmişlik, olgunluk ve mutluluk da daha başka gezegenlerde yaşanacak.