GÖREV Bizim ya da bir yakınımızn başına gelmedikçe önemli sağlık sorunlarına aldırmıyoruz. Yine de bir vesileyle dikkatimiz bu yöne çekildiğinde, ilk tepkimiz belli: Üzülme, acıma.. Ve bizim başımıza gelmediği için şükretme. Lösemi hastası

GÖREV
Bizim ya da bir yakınımızn başına gelmedikçe önemli sağlık sorunlarına aldırmıyoruz. Yine de bir vesileyle dikkatimiz bu yöne çekildiğinde, ilk tepkimiz belli: Üzülme, acıma.. Ve bizim başımıza gelmediği için şükretme.
Lösemi hastası Melis’e ilik arama döneminde sıkça gündeme gelmişti; ne kadar tekrarlasak az. Ben de yeni bir vesileyle bu satırları yazıyorum size.
Çok yakın bir arkadaşımın kuzeni bir anda lösemi teşhisiyle yatağa düştü. Ailesi deli gibi ilik aradı; hepsi ve bütün tanıdıkları ilik örneği verdi, ama.. Kimseninki uymadı. Vakit de yoktu zaten. Zira belli parametrelerdeki uyumun tespiti için testler, ve dolayısıyla süre gerekiyor. O süre ki, lösemi hastasının lehine işlemiyor ne yazık ki.
Ülkemizdeki kemik iliği bankasında yeterli örnek bulunmadığı için uygun ilik hep Almanya’dan çıkıyor, küçük Melis’in hikayesinde olduğu gibi.
Arkadaşımın kuzenine de uygun ilik Almanya’dan bulundu. Ne var ki, yetişemedi. Zaten iyice halsiz bünyesi, enfeksiyona dayanamadı. İlik gelemeden, o bizlere veda etti.
Ne ilk hikaye bu, ne de son.
Üzülelim, kendi halimize şükredelim.. Hem de çok.
Ama bugün farklı bir şey de yapalım, haydi! İlik bağışı. Aynı kan bağışlar gibi, hiçbir farkı ve zahmeti yok. Tek fark, eğer iliğiniz bir hasta için uygun bulunursa, ileri tetkik ve sonrasında leğen kemiğinizden ilik vermek için hastaneye gitmek gerekecek..
Ki, bunun lafı mı olur?
Bırakın zahmeti, bir canı kurtaracak olmanın yüceliğini düşününce, bu ne büyük şans!
İstanbul’da yapılacak bağışlar için İstanbul Tıp Fakültesi Doku Bankası
Tel: 0 212 534 75 00.
Hafta içi 9:00-16:00 arasında randevusuz gidilebiliyor.
Ben ilk fırsatta gidip ilik bağışlayacağım.
Böylelikle, her duyduğum lösemi haberinde
görevimi yapmış olmanın vicdani rahatlığını yaşayacağıma inanıyorum.
 
OLAY
 
KÜÇÜK MÜÇÜK AMA...
 
Ben yanımda para taşıyan biri değilim. Cüzdanımda nakit para varsa şanslıyımdır; kredi kartı var nasılsa dediğim için cüzdan genelde boş kalır. Sonra ne mi olur? Taksiciye, otoparkçıya falan borçlanırım. Bu yüzden direksiyon başındayken mendilci, simitçi, vs. yaklaşırsa, param varsa şuna bakıyorum: Kibar mı? Yoksa haraççı mı? Ben zaten ona borçluymuşum gibi arabanın kapısına mı asılıyor? Kibarsa, bozuk param da varsa, zaten veriyorum; karşılıklı hayır duaları, gülümsemeler falan iyi oluyor.
Yoksa, camı aralayıp “Param yok, valla” diyorum.
Bir açıklama yapmazsam kendimi kötü hissediyorum. Sanki karşımdakini umursamıyormuş gibi algılanmak istemiyorum.
Ve ne oluyor? Çok azı peki deyip geri çekiliyor. Hizmet sunan kişi erkekse ve hele cam siliciyse, bittim! “Ablaaaa” diye bağırmalar, kapıya asılmalar, zorla camı silmeler...
Silemesin diye sileceği çalıştırırsam... Küfürler.. Hatta “Allah belanı versin”ler...
 Off... Gazetenin önünde, bir de İnönü stadının oradan inerken öyle silici grupları var ki, resmen çete olmuşlar. Polislerin de umurunda değil.
Geçen gün, yani kibar olanı ödüllendirip, olmayana güya kendi çapımda ders vereceğim günlerden biri.
Bir arkadaşımla Astoria Alışveriş Merkezi’nden çıkmışız. 9 yaşlarında bir çocuk elindeki bez ve şişeyle yaklaşıyor. Arabam temiz, silmesini istemiyorum. Param da var, efendi gibi davranırsa vereceğim. Bir de küçük ya, annelik duygularım kabarıyor.
Çocuk geliyor, önce “İstemem” diyorum. Yine de silmeye yelteniyor. “Yapma” diyorum, sileceğe asılıyor. Camı aralıyorum, nasihat vereceğim...  Şefkatle, ‘’Bak, ben istemediğim halde ısrarla cama yapışıp bir de peşimizden geldiğin için para vermeyeceğim’’ diyorum.
Çocuktan cevap olarak dersimi ben alıyorum.
O küçücük oğlan, camdan içeri deterjanlı suyu püskürterek bana “O..puuu!” diye bağırıyor! Bununla da yetinmiyor... Boyunun yettiği her yere tekme atıyor, arkadaşımla benim dudağımızı uçuklatan küfürler sıralıyor... O yaşta!!! Bir de beden diliyle “Ben sana neler edeceğim!”
kıvamında hareketler çekiyor...
Kalakaldık.
Büyüdüğünde nasıl olur bu gidişle, bilemedik.